KÖRDÜĞÜM

17K 738 314
                                    

Doğru ve yanlış kavramlarının ötesine uzanan bir toprak var. Seni orada bekleyeceğim.

Mevlana Celaleddin Rumi 

Yankı'dan...  

Hayat bir terazi ise bir tarafı ağır basmalıydı. Uzun zamandır kötü günler geçiriyordum. Bu dengenin iyi yöne doğru gideceğini haber veriyordu. İyi günlerin olacağına inanamıyorum. İyi günler...

Hayatımda tek mutlu bir anım bile yok. Olduğunu zannetiklerimde de yanılmışım. Ama artık terazi benim tarafıma ağır basacaktı. 

Burada oturupta boğazımdaki yumrunun geçmesini bekleyecek değildim. Savaş ve Aslan evden gideli bir saat olmuştu. Bu da uzun süre gelemeyeceklerini haber veriyordu.  Gözüm şu kilitli odada kalmıştı. Savaş'ın gerçek evindeydim ve kitli bir oda vardı. Orada sakladığı bir şeyler olmalıydı. Merak duygum korku duygumu yenmişti. Terleyen ellerimi bacaklarımı saran siyah pantolona sildim.

Kapıyı nasıl açabilirdim ki? Bir anahtar olmalıydı. Savaş'ın boynunda siyah bir ip vardı. Belkide o ipte bu odanın anahtarı vardı. Boynunda odanın anahtarını taşıyacağı kadar önemli ne vardı orada? Merak içimi kemirmeye başlamıştı. Alt dudağımı dişledim.

İlkokuldayken öğrenci dolaplarımız vardı. İki anahtarı vardı o dolapların. İkisini de kaybetmiştim. Öğretmenin bana kızacağını bildiğimden başka yöntemlere başvurmuştum. Tel tokam beni uzun süre idare etmişti. Ne yazık ki şu anda  bir tel tokaya sahip değilim.

Zaten kapının kilidi tel toka için oldukça büyük.  Ben olsam bir anahtarı nereye saklardım? Gizemli bir yere mi? Yoksa göz önüne mi ? Yada zekamı mı kullanırdım? Deneyerek öğrenecektim.

Önce nereye ait olduğunu bilmediğim anahtarların arasından kilide uygun bir anahtar aradım. Hepsi çok küçüktü. Allah Kahretsin!

Kapının deliğinden içeri bakmaya çalıştım. Işık yoktu. Hatta karanlıktı. Karanlık? Hayır, bir kapı deliğinden bakıyorum ve hava daha aydınlık. Net olmasa da bir ışık görmem lazımdı. Belkide anahtar içeriden takılıydı. İlk duyduğumda bende garipsemiştim ama bir filimde aynen bu sahneyi yaşamamıştım. İki şeye ihtiyacım vardı. Birincisi bir mendil, ikincisi de kilidi düşürebileceğim bir alet.

Mendili çabucak buldum. Küçük koridora koşup ağaçtan incecik bir dal kopardım. Tamam, şimdi sakin olmalıydım. Derin bir nefes aldım. Elimin titremesi ne kadarda heyecanlı olduğumu gösteriyordu.

Mendili aralık olan kapının altına serdim. Zemin ve kapının arasında birkaç santimetrelik boşluk vardı. Kilit kısmına ince dal parçasını soktum. Biraz itekleyince anahtarın zemine düşme sesi geldi. Eğer mendile düşmediyse tüm çabalarım boşa çıkacaktı. Dal parçasını yere atıp mendile eğildim. Yavaşça kendime doğru çektim.

Ve anahtar üzerindeydi. 

Sevinçle ellerimi çırpıp anahtarı aldım. Anahtar metal olmasından dolayı soğuktu. Kapıya taktım ve iki kez çevirdim. Mantığıma ters düşen bir şey vardı. Bu kapı içeriden kitlenmiş olmalıydı. İçeri de biri mi vardı ? Biri?

Fazla paranoyak olmuştum. Bu kapı diğer kapılarla aynı değildi ki! Tıpkı daire kapıları gibiydi. Kapının kulpunu tutup, ittirdim.  İçerisi loştu. Pencere filan yok muydu? Oldukça da havasızdı. Nefes  bile zor alıyorum. Elimle duvarı yokladım ve lambayı açtım.

Gözlerimi kırpıştırıp tekrardan odaya baktım. Bir penceresi yoktu. Ve  gerçekler tüm çıplaklığıyla  karşımda duruyordu.

Odanın bir köşesinden diğer köşesine bir ip çekilmişti. Tıpkı çamaşır ipi gibiydi. Lakin üzerinde çamaşırlar yoktu. Bir sürü fotoğraf vardı. Hepsinde Ahu vardı. Bu fotoğraflar annemin benim için yaptığı albümlere benziyordu. Her yaştan bir fotoğrafı vardı. Eğilerek ipi atlattım. Kalp atışlarımı avucumun içinde hissedebiliyorum.

KATİLHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin