Ölüm hayatta büyük bir kayıp değildir. Asıl büyük kayıp yaşarken içimizde ölendir.
Robin Sharma
Etrafım karanlık çığlıklarla çevrilmişti. Dişlerini gösterip pençesini uzattığı an tırnakları etime batacak ve beni avucunun içinde sıkıca kavrayıp ağzına götürecekti. Vahşi bir hayvan kadar iyi bir avcıydı karanlık. Ve duyduğum bu çığlıklar daha önceki kurbanlarından geliyordu.
Kendimde bir değişiklik hissediyorum ama bunun kaynağı damarlarımda dolaşan Savaş'ın kanından olamazdı. Hem daha dek bana nakledip etmediklerini bile bilmiyorum. Ama içimde bir yanma hissi var. Çok sıcak havalarda ruhunuz emilirmiş gibi hissedersiniz ya işte öyle bir şey. Sanki birisi damarlarımı çekip almaya çabalıyordu. İçinde kan değil de minicik iğneler varmış gibiydi.
Savaş'ın hiçbir şeyini istemiyorum. Ona o kadar öfkeliyim ki bir bulsam hesabımı göreceğim ama burada yok. Uzaktan gelen çığlıkların arasında onu duyamıyorum. Ama buralarda bir yerde olmalıydı.
Gözlerimin önünden suratlar anılarla birlikte kol kola geçiyorlar. Önce annem ve babam. Hemen ortalarında duruyorum. Sonra gittiğim iki okul. İlköğretim ve lise. Öğrenciler ve öğretmenler. Sesler, birçok insanın sesi. Dayım ve evi.
Savaş, kulübe, çürümeye başlayan ceset kokusu. Soğuk. Karanlık. Zincirler bileklerimde. Aile fotoğrafları, Ahu. Aslan, Ertaş, notlar, Kasap. Cellat. Kabuslar ve anılar.
Derindeyim.
Bir anlığına hepsi sustu. Sadece kendi öfkeli soluk alışverişim kaldı. Ve Savaş'ın sesi. Bağırıyor. Tüm dünyamı karartmaya başlayan silah sesleri.
Bir makinenin sesi. Susmak bilmiyor. Kalp atımlarının sona erdiğini haber veriyor. Düşüyorum. Çok yüksekten ve bir yataktayım. Çarparak değil bir ruh hafifliğinde geri geldim bedenime.
Parmaklarımı kıpırdatabiliyorum ama gözlerimi açmak için daha çok erken. Burnumda hala kan kokusu var.
Ruhum hafif ama bedenim yaşadıklarımın ağırlığında çökmüş. Bulunduğum yer çok dar ve küçülmeye devam ediyor. Sığabileceğim yer kalmazken kuş sesleri ile uyanıyorum.
Cennette miyim?
Hayır, değilim ama burası cennetten bir ön gösterim olabilir. Bir ırmağın sesini duyuyorum. Ayaklarımın altında çimenler eziliyor. Güvercinler uçuyor ve tek hissedebildiğim huzur. Göğsüme doldurabildiğim kadar huzur doldurdum. Zor zamanlarda kullanmak için yeterince sakladığıma emin olunca ırmağa gittim.
Avuçlarım arasındaki sudan kana kana içtim. Suyun üzerine yansımam düşüyordu. Tek bir yara izi bile yok. Ağrı yok. Burası çok güzel. Buradan ayrılmak istemiyorum ama kargalar etrafımı sarıyor ve beni gagalamaya başlıyorlar. Kollarımı yüzüme siper ettim. Çok fazlaydılar.
Beni terk ettiklerinde yeniden karanlıkta kaldım. Durdum. Çok uzun bir süre durdum. Düşeceğimi sansam da ayaklarımın altındaki zemin oldukça sertti. Çömelip dizlerimi karnıma çektim ve gözlerimi yumdum. Aslında her yerin oldukça aydınlık olduğunu hayal ettim. Böylesi sıkışan yüreğimi biraz rahatlattı.
Ama etrafımda dolaşan bir şeyler var ve ben onları göremesem bile onları hissedebiliyorum. Hızla yanımdan geçip gidiyorlar. Ve bir tanesi bana çarpacak diye çok korkuyorum.
Yüzümde bir rüzgar hissettim. Bana çarpacak, hedefi benim. Gözlerimi açmadım, her neyse onu görmek istemiyorum. Bir şimşek gibi bana çarptı. Yere yığıldım. Titriyorum.
Göremeyeceğimi bilsem de hasarı tespit etmek için gözlerimi açtım. Uzun dar bir koridor önünde uzanıyor ve bilincim bana doğru elini uzatmış bekliyordu. Kaplumbağa hızında ona yetiştim. Bilincim ve elimin arasında sadece bir iki parmak vardı ama karanlık bacağımı ısırmış beni geri çekemeye çabalıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KATİL
Mystery / ThrillerO yıl, bahar fırtınaları çok uzun ve şiddetli geçti. Birçok ceset bulundu. Ve hepsinde K.B. işareti vardı. O, bir katil... Kahverengi gözlerinin ardında karanlık düşünceler besliyor. Karanlık zihnini aydınlatan tek şey kan. P...