Yeryüzünde gün ışığına layık olmayan nice insanlar vardır ama güneş her gün yeniden doğar.
Lucius Annaeus
Bakışlarımı siyah, kalın topuklu botlardan yavaşça onu giyen kadına doğru çevirdim. Topuklar en az beş santim olsa bile siyah dar paça pantolonunun da iyice belirginleştirdiği sütun gibi bacakları topuksuzda ortalamanın üzerinde bir boyu olduğunun göstergesiydi. Kırmızı bluzunun askıları yana doğru biraz kaymıştı ve altındaki süt beyazı teni ortaya çıkmıştı. Bluzuyla uyum gösteren alev kızılı saçları yüksek bir at kuyruğu ile toplanmıştı. Yuvarlak, derin, kahverenginin parlak ve koyu rengini barındıran gözleri vardı. Yanakları elmalardaki pembe lekeler kadar parlak ve pürüzsüzdü. Bana küçükken oynadığım bir bebeği anımsatıyordu. Tabii onun masumlaştırılmış halini...
O çekici ve tehlikeliydi.
Tehlikeli olduğunu gözlerinin derinliklerinde yüzen bir şeyden anlayabiliyordum. Güzel yüzüyle ters düşen hesapçı bir kurnazlık tenimin karıncalanmasına sebep oldu. Kurnazlığını adeta hissedebiliyordum, gözlerindeki parıltılar benim delilimdi. O da beni irdeleyen, şaşırmış bakışlarla süzüyordu. Sol elinde duran silaha kaydı gözlerim. Zihnim aynı soruyu tekrar edip duruyordu:
Kim bu kadın?
Tüm bu kargaşanın sebebi o muydu? Kasap'a mı çalışıyordu? Yoksa Cellât ile bir sorunu vardı da düşmanımın düşmanı benim dostum mudur hesabı mı yapıyordu? Ona biraz kıskandığım doğruydu. Silahı nasıl tutacağını biliyordu ve benim kadar korkmuş görünmüyordu. O sadece şaşkındı, beni gördüğü için. Bu da akıllara Savaş ile ne bağlantısı var sorusunu getiriyordu?
Hani bizi merak edipte arayacak kimse yoktu?
Biri vardı işte. Tamda ona bakıyordum. Bir kadın... Neredeyse benimle yaşıt bir kadın.
Sarıldığım gövdenin hızla inip kalkması kızdan gözlerimi almamı sağladı ve Savaş'a baktım. Bu bedeni omuzlarımda taşıyamazdım. Hasta görünüyordu. Yüksek elmacık kemikleri üzerindeki kan benekleri, gözlerinin kahvesini daha da irkiltici kılıyordu. Bu görüntü bana bir dalga gibi çarptı. Savaş taşıyamayacağım kadar ağırlığını bana bırakmıştı. Dizlerim titrerken onu kaldırmaya çalışıyordum ama yamuk yapılmış bir bina gibi sola kaymıştık. Yarı kapalı gözlerini zorlarken bende onu dengede tutmak için bacaklarımın titremesine engel olmaya çalışıyordum.
"Lamia," diye mırıldandı.
Kız benimle ilgili olan şokunu atlatır atlatmaz topuklu ayakkabılarını yere vura vura gelip diğer taraftan Savaş'ın omzuna girdi. Benden daha kuvvetli olduğunu kaslarından anlayabiliyordum. Savaş'ı tutması ile birlikte omzumdaki yük azalmıştı. Savaş'ın ağırlığı bedenimi yormuştu.
Demek ismi Lamia idi. Savaş onu tanıyordu, doğrusu tam da onun tipiydi. Uzun ve seksi. Yaş konusunda bir eksik var gibi duruyordu lakin bu kızın şu çatışma ortasındaki sakinliği onun ve Savaş'ın kimyasının ne kadar da uyuştuğunu gösteriyordu.
Lamia'nın tamamen bizi yol göstermesine izin verdim. Buradan en kısa süre içinde çıkmak için her şeyi yapardım. Savaş'ın ıslak saç tutamlarına baktım. Son enerjisini de beni kurtarmak için harcadığı belli oluyordu ve benim gözlerimden sımsıcak yaşlar yanaklarımdan akıp üzerime damlıyordu. Savaş'ı taşıyamıyordum, kendimi bile taşıyamıyordum. Hala bunun olduğuna inanamıyorum.
"Bu da kim Savaş? Çok ürkek," dedi Lamia. Adeta satın alacağı atı inceleyen bir tüccar gibi bana baktı.
Ürkek kelimesi beni şu anda tanımlayacak kelimelerden birisi olsa da bunu, onun söylemesi hoşuma gitmedi. Onunla akran gibiydik ama o, benden küçük bir kız gibi bahsediyordu. O anda aklıma olduğumdan da küçük gösterdiğim geldi. Minyon olmak asla olduğun yaşı gösterememek demekti sanırım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KATİL
Mystery / ThrillerO yıl, bahar fırtınaları çok uzun ve şiddetli geçti. Birçok ceset bulundu. Ve hepsinde K.B. işareti vardı. O, bir katil... Kahverengi gözlerinin ardında karanlık düşünceler besliyor. Karanlık zihnini aydınlatan tek şey kan. P...