İstediğiniz an baştan başlayabilirsiniz. Başarısızlık denen şey, düşmek değil, yerde kalmaktır.
Mary Pickford
Yavaş yavaş öldüğüne inanan yaşlı bir kaplumbağa ile bir günün uzunluğundan şikayet eden kelebeğin dostluğu kadar ender ve gayesi yalnızca düşünürler tarafından anlaşılabilecek bir müziğin damarlardan akışını seyrediyor gibiyim. Her meraklı insan gibi bende kelebeklerin ömürlerinin bir günden uzun olduğunu biliyorum. Sadece edebiyata arma gibi işlenmesini mazur görüp satırlardan taşmasını izlemeyi seviyorum.
Ben tedavinin bir parçası mıyım?
İnsanların psikolojisinin en bozuk olduğu durumlarda, tedaviye açık ve istekli olmadıkların da saklanarak kendi kendilerinin sesini dinleyip normal olmayanların kendisi hariç diğer herkes olduğuna inandığındaki tedavinin bir parçası olabilirim. Bende bazen öyle olduğuma inanıyorum.
Ya da bir hastalığın parçasıyımdır.
Buzlu camlar arkasındaki hatırladığım çocukluk yıllarımdaki yoğun duyguları hissedebiliyorum. Vücudumdaki ilerleyişlerini, oluşturdukları tepkileri ve geçişlerin canlılığını yaşayabiliyorum fakat gözlerimi açtığımda hissettiklerim birden kayboluyor ve bu derin depresif gri içine hapsoluyorum. Beyaz masumluğu, siyah kötülüğü temsil ediyorsa bende griyi seçerim. İki rengin ortasını, aradaki köprüyü, arafı ve asla iki gruptan birine sığdırılmayacak olan depresif gri olurum.
Sonuçta her zaman ikiden fazla seçenek vardır.
Sadece biz o seçenekleri göremeyiz.
Güzele olan bu ilgi nereden geliyor?
Mükemmele en yakın, baktığınızda uzun süre izlemek istediğiniz güzel bir yüzle neden bu kadar çok ilgileniyorsunuz? Onlara odak noktası olmayı ve her zaman kazanacakları gibi bir umudu neden aşılıyorsunuz? Güzellik sadece bundan ibaret değildir. Güzellik zamanla demlenir. Yüzde değil insanın içinde bulunan bir şeydir, göğüs kafesinde saklanan utangaç bir pırıltıdır. Saftır ve temizdir.
Güzel olduğumu bir zaman dilimi içinde kabul edebilirim ama bahsettiğim güzelliğin yüzde olmadığını zaten biliyorsunuz. Çocuksu bir güzellik, yalan söylemeyi daha yetişkinlerden öğrenmeden kendi hayal dünyalarındaki kişilerle mutlu olan çocuklardan bahsediyorum. Çocukken hayali arkadaşlarınız olması güçlü soyut yanınızı gösterirken yetişkin olduğunuzda kimsenin göremediği bir arkadaşınızın olması sizi hasta, şizofren yapıyor.
Anlayamıyorum, yetişkinlerin hayal gücü olamazmış gibi bir kural var sanki çünkü insanlar yirmi yaşını geçtikten sonra pek hayal kurmuyor. Lakin ben kuruyorum ve birileri tarafından hasta olduğuma yorulmasından korkuyorum. Yetişkin gibi bile durmayan bu beden içine sıkıştırılmış bir çocuk ruhu var bende ve o çocuğu hiçte iyi davranılmadı.
Ailemin hayal kurmaya vakti var mıydı?
Onlar daha çok beni korumak için hayatlarını hep tehlikeye atmış gibi hissediyorum. Ve sonunda başarısız oldular. Sevdiğin insanı korumayı başaramamaktan daha nefret verici bir şey aklıma gelmiyor. Ne kadar kötü hissettirebileceğini bile tahmin edemiyorum ama Savaş biliyor. Söylediğine göre annesini kendisi öldürmemişti ve onu korumayı da başaramamıştı.
Elimi göğsüme koyup kalbimi hissettiğimde o kırık ritmi duyabiliyorum. Hala acıyor, kırılan yerlerden kan süzülüyor ve zamanın kumlarına damlıyor. Zaman kocaman bir kum saatinden başka bir şey değil sanırım. Yaşadıklarımızı tekrardan yaşamanın başka anlamı olamaz çünkü.
Belki de insanlar düşüncelerine önem verecek insanlara bu kadar bağlanıp sonra kenara itildikleri için hayal kurmayı bırakıyordu. Bir çocuğun kalbini kırmak zor olabilirdi ama bir yetişkinin kalbini kürdan gibi kırabilirlerdi. İşte bu yüzden toplumdan nefret ediyorum. Sıradan insanların ne düşündüğü önemli olabilseydi kalabalıkları daha çok sevebilirdim. Lakin öyle değildi. Artık hayal kuramadığımız için ruhumuzu öldürüyoruz. Sadece bedenlerimiz önemliymiş gibi davranıyoruz.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KATİL
Mystery / ThrillerO yıl, bahar fırtınaları çok uzun ve şiddetli geçti. Birçok ceset bulundu. Ve hepsinde K.B. işareti vardı. O, bir katil... Kahverengi gözlerinin ardında karanlık düşünceler besliyor. Karanlık zihnini aydınlatan tek şey kan. P...