Hıçkırarak ağlayan bir kadının gözyaşları, ağlatan adamın başına geleceklerinin altına atılacak imzadır.
Charles Bukowski
Beni umursamayan saatin önünde durup çok meşgulmüş gibi işleyişini izlemeye başladım. Sonra kendimi bilmezlikle sarkacı kavradım ve saat üst üstte mekanizmasının bozulduğunu belirten bir takım sesler çıkardı. Saati bozmak bana yetmedi, duvardaki tabloları parçaladım. Değerli gözüken süs aksesuarlarını devirdim ve evi birbirine kattım.
"Ne yapıyorsun?"
Tüm yıktıklarım arasında otururken bana delirmişim gibi bakan Savaş'a aldırış etmedim. Sandığım gibi benim yanımdan geçip gitmedi. Bileğimden kavradığı gibi peşinden sürükledi ve beni Lamia'nın odasına götürdü. Döveceğini sandım, belindeki kemeri çözüp bedenimdeki izlere iz ekleyeceğini sandım fakat beni odanın zeminine atıp üzerime kapıyı kilitledi.
Yere kapaklandığımda gözlerimi sımsıkı yummuştum ve açtığımda kör olduğumu sansam da değildim. Sadece hava kararmıştı. Lamia'nın yumuşacık tüylü halısını hissetmeye çabalarken sert bir zemin beni karşıladı. Doğrulurken saçlarım karman çorman bir şekilde gözlerimin önüne düştü. Saçlarımı toplamakla uğraşırken çıplak olduğumu fark ettim ve çığlıklar içinde feryatlarım odayı doldurdu.
Üzerimi kapatacak giysiler arıyordum fakat burada bir şey yoktu. Korkuyu, endişeyi ve kaosu o kadar derinden hissediyordum ki titriyordum ve alnımdaki terleri silmeye vaktim olmuyordu. En karanlık köşeye sinmiş ve kollarımla bedenimi sarmaya çabalıyordum. Çamur ve çürümüş et kokusu burnumdan gitmiyordu. Burada ölen bir şey vardı ve yanlışlıkla da olsa ona dokunmak istemiyordum.
Gıcırdayarak bir kapının açıldığını duydum. Ayak sesleri, tam yirmi tane ayak sesi duydum ve sonra bana tepeden bakan birisi vardı. Onun Savaş olduğunu ve cezamın arttık bittiği için beni buradan çıkaracağını sansam da açık olan kapıdan dolayı yüzüne yansıyan çok az ışık onun Savaş olmadığının kanıtıydı.
"Selam güzel kız."
Kalbimin neredeyse kulaklarımda attığına eminim. Sesin kime ait olduğunu bilmiyorum fakat beni oldukça korkutuyordu. Her an çığlık atmaya hazırken bana daha yakın olabilmek için diz çöktü ve boynundaki yaprak dövmesini görebildim. Kendime o kadar sıkı sarılıyordum ki tırnaklarım derimi çiziyordu. Parmak uçlarımın acısını hissedebiliyordum.
"Sen de sıkılıyorsun. Oyun oynamak ister misin?"
"Hayır!"
Zarların, binlerce zarın zemine düşme sesini duydum. Sonra kulaklarımı, kaybettin sözünün yankılanması doldurdu. Boğazım kupkuruydu ve oyun oynamayı kabul etmemiştim. Bu yüzden kaybedemezdim. Nerede olduğunu göremiyordum ama gitmediğine emindim. Karanlık benim en güçlü yanım değildi ve korkuma korku katıyordu. Susamıştım, su istiyordum ama yoktu. Sonra birden bacaklarımdan tutulup çekildim.
"Bırak!"
Sırtüstü yere düştüğümde bacaklarımda ilerleyen parmaklarını hissedebiliyordum. Onu görmek ve itmek istiyordum fakat çok karanlıktı. Gözlerimi sımsıkı yumup artık bitsin dediğimde yüzüme düşen bir damla suyla irkildim ve gözlerimi açtım. Ormandaydım ve yağmur yapraklarda birikmiş ve yavaşça toprağa kavuşma arzusuyla düşüyorlardı. Bir nehir kenarında olduğumu anladım.
Ayak parmaklarım çıplak oldukları için daha çok üşüyorlardı. Doğrulmak istedim fakat karnımda üzerine sanki ata binermiş gibi oturan biri olduğunu fark edince duraksadım. Bana sinirle bakıyordu ve sonra sert bir yumruğu suratımda hissettim. Atılan bir yumruk değil de metalden yapılma bir top gibiydi. Yumruğun etkisiyle yere çakılı kaldım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KATİL
Mystery / ThrillerO yıl, bahar fırtınaları çok uzun ve şiddetli geçti. Birçok ceset bulundu. Ve hepsinde K.B. işareti vardı. O, bir katil... Kahverengi gözlerinin ardında karanlık düşünceler besliyor. Karanlık zihnini aydınlatan tek şey kan. P...