ATEŞTEN GÜNLER

15.7K 638 209
                                    

Tehlikeli iştir kapıdan çıkmak...
Yola adımını attığın zaman bastığın yere bakmazsan nereye düşeceğini bilemezsin.

J.R.R. Tolkien  

Özgür'den...   

Masamın üzerinde bulunan takvimden bir günü daha işaretledim. Yankı'dan hala haber yoktu. Ondan haber alamadığım her gün ondan daha da uzaklaşıyor gibiyim. Bu süreç, ateşte yanmak gibiydi. Yavaş yavaş ama ızdıraplı bir şekilde yanıyorum.  

Ateşten olan bu günler bitmek bilmiyordu. Ellerimi saçlarıma daldırıp Mehmet'in geri dönmeme izin verdiği odama baktım. Eşyalara dokunulmamıştı bile. Geri döneceğimi biliyordu. Bu yüzden kimseye dokundurtmamıştır. Mehmet'de zeki birisiydi. Ama zekasını saklamaktan yana kullanıyordu. Belki bende onun gibi yapsaydım Savaş beni bir tehdit gibi görmezdi. Aslında bir tehdit gibi görünmek istemiştim ama Yankı'ya dokunacağı aklıma gelmemişti. 

Kimse adil dövüşmüyordu bu hayatta. 

Karşımdaki deri koltuklarda Yankı'nın gölgesini görür gibi oldum. Onu fazla bu işlerin içinde tutmak istemediğimden buraya da sayılı kez girmişti. Zaten karakoldan fazla hoşlanmazdı. Polislerin iyi adam olduğunu bilse de hoşlanmıyordu pek. 

Onu bu işin içinde tutmamak, kendime güldüm. Onu koruyayım derken onu tamda bu işin merkezine koymuştum. Bilemezdim ki...

Ablamın isteğini bile yerine getiremedim. Ona iyi bakamadım. Şimdi ben ona ne söyleyeceğim? Mezarına gitmeye yüzüm yoktu. Ama gitmeliyim. Cenazeden beri ilk defa yanına gideceğim. Ablamla aramdaki bağ her ne kadar ince olsa da o benim kardeşimdi. O adamla evleneceğim diye tutturmasaydı her şey daha farklı olacaktı.

O, annem ve babamla tartışma yaşayıp şehri terk etmek zorunda kalmayacaktı. Yankı da doğmayacaktı belki ama herkes güvende olacaktı. Yankı'nın böyle bir hayat istemediğini de eminim. Böyle bir hayata tutunmak zordu. 

Ablamın bana evleneceği adamı gösterdiği günü anımsadım. Annemlerin rızasının olmayacağını biliyordum. Eşini sadece bir kez görmüştüm ama Yankı'ya her bakışımda ona benzediğini biliyorum. Yankı bizim gibi esmer tene ve kahverengi gözlere sahip değildi. Uzun boylu da değildi. Tıpkı babasına benziyordu. O fazla minikti. Kolay hedef gibi görünüyor olmalıydı.

Ona ısınmam mümkün değil gibi düşünürken ne kadarda sevgiye muhtaç olduğunu gördüğümde aramıza koyduğum buzdan dağlar erimişti. Kendini sevdirmek istemese bile hemen seviliyordu. Her ne kadar toplumdan kendini soyutlamaya çalışsa da insanlar onu kabul ediyordu. Kendini sevdirmeyi başarıyordu. İnsanları mutlu eden, iyileştiren bir yanı vardı. Bunun farkında değildi. O geri planda kalarak, kimsenin dikkatini çekmemeye çalışarak hayatını yaşamak istiyordu. Ve ben bu isteğini elinden aldım. Tüm haber programları, gazeteler ve sosyal medya onu konuşuyordu. Fotoğrafları gören birisi olur diye sürekli paylaşılıyordu ama sonuç sıfır.

Masanın kenarından düşmek üzere olan defteri elime aldım. Düşmek üzere olması dikkatimi dağıtmıştı. Tüm kanıtları yazdığım defterdi ve Yankı hakkında hiçbir delile sahip değilim. En son dağ evinde olduğu dışında hiçbir fikrim yok. Oradan sonra nereye gitmişlerdi? O bomba da neyin nesiydi? Kalan tüm kanıtlarda yok olmuştu. Yine elimde bir şey kalmamıştı. 

Onun kaçırıldığı günden beri onlarca suçlu yakalamıştım ama Yankı hakkında kayda değer bir bilgi yoktu. Yaşadığından bile emin değilim. Onun artık nefes alamadığı ihtimali bende soğuk duş etkisi yaratıyordu. 

Kollarımı masanın üzerine koyup yüzümü kollarıma gömdüm. Ağlamak istiyorum. Uzun zaman olmuştu ağlayalı. Çok uzun zaman olmuştu.

Hiçliğin kıyısında nefes almak için çırpındım. Kendi yarattığım karanlığın beni derine çekmesini umdum. Yada Savaş'ın benimle iletişime geçmesini. Yankı'yı geri almak için ne istiyorsa ona vermeye hazırdım. Ama uzun süredir onlardan ses soluk çıkmıyordu. Hangi inde saklandıklarını bilmiyorum. Yankı'nın haber değerinin de düştüğünü de biliyorum ama bu kadar uzun sürmemeliydi. Onun ne halde olduğunu düşünmeyi bırakıp kendimi yemeyi kestim.

KATİLHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin