Beğendiğiniz bedenlere, hayalinizdeki ruhları koyup, aşk sanıyorsunuz.
William Shakespeare
Geceleri uyumak için fazla güzel değil mi?
Saatler bile yorgun düşüp uyuya kalabilirlerdi ama gökyüzündeki yıldızlara bakmak varken uyumak benim için ikinci planda kalıyordu. Bu yerin farklı bir havası vardı. Daha önce yıldızları bu kadar çok parlarken sadece fotoğraflarda görmüştüm ama şimdi fotoğrafta olandan daha güzel olduklarını söyleyebilirim.
Kara bir örtünün üzerine ustaca bir ressam tarafından fırçayla atılan beyaz boya gibiydiler. Boyutları ve renkleri farklıydı, onları neden bu kadar çok seviyorum bilmiyorum ama sabaha kadar izleyebileceğimi biliyorum. Bir keresinde babam odamın tavanına gece parlayan yıldız çıkartmalarından asmıştı. Bu jest o kadar hoşuma gitti ki sürekli yorganın altına girip parıldayan yapay yıldızlara bakardım.
Kötü gecelerde parıldamalarından nefret etsem de bana her zaman umut kaynağı olduklarını itiraf etmem gerekiyor.
Geçmiş zaman vurgusu ile tüm sevincim mum alevi gibi söndü. Savaş bana bazen iyi davransa da bu onun bir canavar olduğu gerçeğini değiştirmiyordu. O beni yıldızlarımdan koparıp almıştı ve başka gökyüzünde mutlu olmamı istiyordu. Bu dünyada alışveriş çılgınlığı olmasa da kan dökme yarışı vardı. Yıldızlar kana bulanıyordu, her yerde kanın izleri vardı. Beni buradaki gökyüzüne iple bağlamaya çalışıyordu ama o ipin urgan olacağından haberi yoktu.
Çok zordu benim hayatım, susmaya itilirken koskocaman yaşamı yutarak yaşamaktı. Sessizliğimin sonu var mı bilmiyorum. Tek kişilik dünyamı alt üst eden onca şey var ki hangisinden şikayet edeceğimi bilmiyorum. Gözyaşı dökmeye tahammülüm yok, daha fazla ağlamak ve sinirlerimi yıpratmak istemiyorum. Fiziksel olarak güçlü olamasam da zihinsel olarak tam donanıma kavuşabilirdim.
Neden insan başkalarını incitir ki?
Bu incitmelere karşı neden bazıları incitemez?
Ben kimseyi incitmedim, incitmek istemedim ama Savaş'ın incitmediği insan kaldı mı bilmiyorum. O kadar çok ailenin ocağına ateş düşürdü ki şimdi bu acıdan kendiside nasibini alacaktı.
Ya da çoktan nasibini almıştı.
Aslında ne olduğunun ve nasıl göründüğünün bir önemi yok. Olay, başkalarının bize nasıl baktığı da değil. Bu şey kendini nasıl gördüğünle alakalı. Savaş kendini haklı görüyordu ve tüm Türkiye onun haksız olduğunu söylüyordu. Bense kararsız olanlardanım. O daha çocukken psikolojik şiddet gördü, babası annesini öldürdü. Şimdi Savaş'ın ne kadar haksız ve haklı olduğu konusunda bir ikilemde kalıyorum.
Tek bildiğim onun çok ama çok kötü bir çocukluk geçirdiğiydi.
Onca ıstıraptan, dramdan, travmalardan sonra ipleri bırakınca insanın her yeri uyuşuyor, uyuşuktan sonra berraklığa bulanıyorsun. Savaş'ta bu berraklığı yaşamış mıydı? Onun iplerini bırakabileceğini sanmıyorum. O kontrol manyağı gibiydi. Yönetmek ve yönlendirmek için vardı.
Ağlama isteği ile mücadele ediyorum. Akamayan gözyaşlarım birikiyor, zamanla kabuk tutup damarlarımı tıkayıp beni felç etmeye başlayacaklardı. Hem kaybedip, hem de kaybolanlardan olmak istemiyorum. Yıldızlar yollarını kaybettiklerinde onlara doğru yolu kim gösteriyordu?
İnsanlar kendilerinden daha çok şey bilen birilerini görmekten hoşlanmazlar, sinirlenirler ve gıcık olurlar. Doğruyu konuşarak onları değiştiremezsin, kendileri de asla öğrenmek istemezler asla. Savaş'ta onlardan biriydi ama tek farkı gerçekleri bilmesine rağmen bilmezlikten gelmiş olmasıydı. Sakin bir anda bu gerçeklerin zihnini kurcaladığını biliyorum ama kanındaki şeytan doğruyu görmesine engel oluyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KATİL
Mystery / ThrillerO yıl, bahar fırtınaları çok uzun ve şiddetli geçti. Birçok ceset bulundu. Ve hepsinde K.B. işareti vardı. O, bir katil... Kahverengi gözlerinin ardında karanlık düşünceler besliyor. Karanlık zihnini aydınlatan tek şey kan. P...