Ve sordular: Neresi daha karanlık bu âlemin?
Ve ben cevap verdim: Sevginin olmadığı her yer.
Farid Farjad
"Peruktu o saç."
Yüzünü her ne kadar benimkine yaklaştırmış olsa da sesim duyulamayacak kadar kısık ve titrekti. Dudaklarıma bakmasının sebebi de dediğimi okumak için olsa gerek çünkü kıpırdamayı bıraktıkları anda Savaş'ın zindan gibi olan gözleri benimkileri esir almıştı.
"Fark etmez."
Burnu neredeyse benimkine değecek kadar yakındı. Ne ara ellerini kaldırıp duvara koyduğunu, iki kolunun arasında kapana kısıldığımı bilmiyorum. Kafamı yana çeviremeyecek kadar etki altındaydım. Bu etkiden kurtulmak için göz kapaklarımı yarıya indirdim ve gözlerimin önünde dolanan dün geceyi silmeye çabaladım. Dün yaptığını bu gün de yapmaya niyetli gibiymiş dibimde duruyordu.
Pek bir şey düşünebildiğimi söyleyemem, sadece gitmesini istiyordum. Terlemeye başladığımı ve kızaran gözlerimi fark edemeyecek değildi. Kalbim zaten sokağın başından beri duyuluyor olmalıydı. Ağzımı bir kez daha konuşmak için açmayı denesem de beynimden herhangi bir cümle iletilmediğinden bir şey söyleyemiyordum. Dudaklarım sarkarken derin bir nefes çektim gamlı yüreğime.
Savaş hiçbir şey yapmadan, hiçbir şey söylemeden gidince sadece iki dakikadır burada olduğumuzu köşedeki saatten teyit ettim. Savaş üst katı işgal ettiği için bende mutfakta kaldım. Gözlerimden boşanan, yüreğimi soluklandıran gözyaşlarım akarken etrafta gereksiz bir temizliğe giriştim. Savaş'tan sinirimi çıkaramadığım için en iyisi temizliğe girmekti fakat tek elimle bir şeyi tutmayı bile beceremediğimden tüm yük kurşun gibi çökmüştü üstüme.
Elimdekileri tezgâha bırakır bırakmaz sandalyeye attım kendimi ve doya doya ağlamaya başladım. Bir de sanıldığım kadar kötü değilim diyordu. Değilsen, neden her seferinde beni ağlatıyorsun? Artık kendimi içinde acı olan cümlelere gömdüm. Neyi neden yaptığını sorgulamayı bıraktım. Başta böyle değildi, yüzüne baktığınızda bir amacı olduğunu anlardınız. Şimdi ise o da bilmiyor sanki iki dünya arasında kalmış ve yalnız olmamak için beni de yanına çekiyordu.
Yanaklarımdaki yaşları silerken gözlerim yara izlerime takılıyor ve sönmekte olan ateşi körlemeye devam ediyorum. Bir zamanlar yağmur damlası kadar taze olan yüzümü yıllar yıpratmamıştı, acı yıpratmıştı. Geçmişimin kaç kilidini kurcalamış, açayım derken kaç yeni kapı örtmüştüm üstüme. Herkes o kilitli kapılara yöneliyordu, bir iki kere zorluyor ve ben geçit vermeyince boş veriyorlardı. Savaş en fazla zorlayandı o sınırları, ona da geçit vermedim. Peki, o ne yaptı? Surlarla çevrili kalenin en zayıf noktasını, çürük arka kapısını arayıp durdu.
Canım acıyor.
İçim yanıyor.
Okyanusları içsem durmaz bu yangın, ta ki kendimi yakıp kül edene kadar. Lamia'yı bile özlüyorum, deli dolu, ne yapacağı belli olmayan birisi olsa da ağlayan birisini gördüğünde sımsıkı sarılırdı. Hayatım boyunca kimse görmesin diye gizli gizli ağladığım çok oldu fakat Lamia'ya bu kadar kısa süre nasıl alıştığımı bilmiyorum. Belki de Savaş ile yanız kalmak istemediğimden böyle oluyordum. Onu görünce yüzümdeki tüm kan çekiliyordu, hayalet görmüş gibi oluyordum.
Her şey bir anda anlamsız gelmeye başladı. Umursamayayım diyorum. Umursamamak bile kendime acı çektirme yöntemlerinden birine dönüşüyordu. Kendime teselli verecek hale geldim yine; bir gün herkes tek başına kalır. Savaş da tek başına kalmıştı; ondandı tüm bu duygusuzluğu, taş gibi katı kurallarının olması.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KATİL
Mystery / ThrillerO yıl, bahar fırtınaları çok uzun ve şiddetli geçti. Birçok ceset bulundu. Ve hepsinde K.B. işareti vardı. O, bir katil... Kahverengi gözlerinin ardında karanlık düşünceler besliyor. Karanlık zihnini aydınlatan tek şey kan. P...