GECE KİLİDİ

8.7K 550 372
                                    

Uzaktan hayran olduğunuz biriyle sakın tanışmayın. Ya eliniz ya da kalbiniz boş kalır.

Dostoyevski

İçimde çok derin yaralar açıldığını hiçbir şey yapmak istemememden anlayabiliyordum. Erkenden uyanıp baykuş gibi kanepeye tünemiş ve yerimden kıpırdamamıştım. Kendimi kamufle edebilmek için televizyonu açmıştım fakat sesi düşüncelerimi bloke edebilecek kadar kuvvetli değildi.

Bu yaralar nasıl kapanır bilmiyorum. İyileşmeleri için elimden gelen her şeyi yapıyorum fakat tekrardan yaralanıyorum. Sonra daha çok kanıyor o yaralar. Savaş bende yaralar açmayı seviyor. Oysa onda küçücük bir çizik bile açamazdım. Bunu yapmaya cesaret edemeyeceğimden değil, onu yaralamak istemediğimden. Ben kimseyi isteyerek yaralayamazdım, bu şekilde doğmamıştım ve bu şekilde değişmek de istemiyorum.

Kanımda parlayan öfkeyle kumandayı sertçe tutup televizyonu kapattım. Asla doğru düzgün bir yayın yapmazlardı zaten. Evin içinde biraz turladıktan sonra Savaş'ı uyandığımdan beri görmediğimi fark ettim. Çoktan uyanmıştı fakat ses seda yoktu. İçimdeki minik kemirgen, endişe kırıntılarını serpiştirirken üst kata çıkıp odaları kontrol ettim. Onu banyoda makineden çamaşırları sepete doldururken gördüğüm için mutlu olacaktım neredeyse.

Kafamı kapıdan uzatıp ona kendimi belli ettiğimden içeri girip bir iki laf söylemek zorunda hissettim. Dudaklarımı ezerken Savaş'ın ev işi yaparken ne kadarda tuhaf göründüğüne tebessüm etmeden geçemedim. Eline yakışmıyordu, iri vücuduna yakışmıyordu ve erkekler ev işi yapmaz algısına tamamen ters düşüyordu. Toplum algılarından nefret ediyorum, at gözlüğü takılmış gibi hissettirirlerdi her zaman.

"Nerelerdeydin?" Duvara sırtımı ve bir ayağımı yasladım. Ellerimi göğsümde çaprazlarken onu izliyordum.

"Senin bir şey yapabildiğin yok," dedi huysuzca. İki elimde işe yaramazdı, ayağımla iş yapacak halim olmadığından biraz çalışsın. Bana iş yaptırmaya iyi alışmıştı zaten. "Birazını halledeyim dedim."

Bunları söylerken makineden sütyenimi ve külotumu çıkarıp sepete koydu. Yanaklarıma bir saniyeden kısa sürede hücum eden kan kıpkırmızı olmama sebep oldu. Bir iki saniye boyunca afalladım. Kendime geldiğimde harekete geçme vaktiydi. Bunu bilerek yaptığını da eminim, beni utandırmak hoşuna gidiyordu.

"Sen kahvaltı hazırla, bunları ben asarım." Onu kovma çabalarım sandığımdan daha kısa sürdü. Ve yüzündeki alaycı, doyuma ulaşmış sırıtışa söyleyecek bir şey bulamıyordum.

Hain.

Sanırım en uygun kelime bu olurdu.

"Önce duş alacağım." Sepeti sürükleyerek dışarı çıkartma işine giriştim. Her ne yapıyorsa yapsın, ellerini iş çamaşırlarıma sürmesin yeter.

Balkona çıktığımda gözlerimi diğer evlerde gezdirdim. Bir yaşam belirtisi arıyordum. Bana yardım edebileceğini umduğum birisini görmem yeterliydi fakat etrafta cıvıldayan kuşlar bile yoktu. Eşyaları yavaş yavaş asıp bitirdim. O kadar yavaş hareket ediyordum ki Savaş şu anda iki tane kahvaltı hazırlamıştır ve beni gördüğünde yavaşlığıma söyleyecek bir iki sözü olduğundan eminim.

Sepeti sürükleyerek banyoya bırakacağım sırada Savaş'ı belinde sadece bir havluyla dururken buldum. İçeri bu şekilde dalmam umurunda değilmiş gibiydi fakat onun mutfakta olduğunu sanıyordum. Bu sabah fazlasıyla utanç verici geçiyordu, yanaklarımın kızarmış olduğunu fark etmemesi imkânsızdı. Sepeti yerine bırakırken neden banyoda bu kadar çok oyalandığını kendime soruyordum. Geleceğimi bildiğinden bunu yapmış olamazdı.

KATİLHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin