CEHENNEM SIRTI

6.9K 491 205
                                    

Yalnızlık bir uçurumdur.

Franz Kafka

Savaş'ın koluma mühürlediği ize baktım; yaşananların sıcaklığını hatırlatacak kadar kırmızı duruyordu. Sızlamasına aldırış etmiyordum çünkü her gün neredeyse bir yerim ya ağrıyor ya da sızlıyor durumda olurdu. Oturmak zihnimin içinde daha çok kalmak anlamına geldiğinden gözyaşlarımı sildim ve zihnimden çıkma zorunluluğunu başarıya ulaştırmaya gayret ettim.

Elime bir bez alıp yere dökülen suları silmeye başladım. Tutmayı başaramadığım yaşlarda yerdeki göletçiklere karışıyordu. Kendimi çok ama çok kötü hissettiğimde saklanmaktan başka ne yapardım? Kendimi yaparken mutlu hissettiğim birkaç şey vardı fakat şu an da uzun süre uyuşturucu kullanan insanlar gibi hiçbir konuya odaklanamıyordum. Ağladığım için başım kazana dönmeye başlamıştı bile.

Kâbusa dönen uzun bir rüyanın içinde hapsolmuştum. Etrafımda parmaklıkların olmaması kendimi hapiste hissetmeme engel değildi. Kapılar kilitli veya kurşungeçirmez olunca insan bir nevi kendini köle gibi hissediyordu. Savaş'a açıkça isyan etmiştim, kafasından aşağıya döktüğüm su ona karşı olan kızgınlığımı yeterince yansıtmıyordu. Uyuyan ejderhayı da uyandırdığıma göre şimdi bana ne olacaktı?

Adımları duyabiliyorum. Bana daha önce kafasını boşaltmak veya zihnini durdurmak için yaptığını söylediği oda içindeki yürüyüşlerini duyabiliyordum. Belki de yeni planlar yapıyordu. Her ne yapıyorsa o ayak sesleri iyi olmadığını haber veriyordu. Gerçi Savaş'ın birini korkutmak için özellikle bir şey yapmasına gerek yoktu. Çöl rengi gözlerine bir kez baktığınızda dizlerinizin bağı çözülmüş olurdu. Her şeyden önce insanı irkiltecek kadar yakışıklıydı.

Savaş'ı değerlendirirken şu hatayı yapmıştım: Onu iyi ya da kötü sıfatına uydurmaya çalıştım. Ancak her zaman iyi taraf yoktu. Kötü taraf da. İnsanlık hep bu ikisinin arasında gidip gelmişti. Kimse masum değildi, ben bile. Savaş'ın ki kadar kötü bir çocukluk yılım olmasa da ne kadar aksi olduğumu annem anlatır da bitiremezdi.

Şimdi ziyadesiyle bitkindim. Yıkılmıştım. Sınırdaydım. Bazı şeyleri reddetmeyip gereğinden fazla sineye çekmiştim. İlk zamanları hatırlamakta güçlük çekiyorum, ne kadar oldu ki? Sınavı kaçırmıştım, mart ayından beri gerçek hayatla ilişkim kesilmişti. Peki, şimdi hangi aydaydık? Hava oldukça sıcaktı, fakat arada serinliyordu. Hazan vakti gelmiş miydi? Sararan birkaç yaprak vardı, sınıra dayanmış olmalıydı. Mevsimler geçiyordu ve ben hala buradaydım. Çok şey yaşanmıştı fakat sanki hiçbir şey değişmemişti.

Normal hayatıma dönsem bile hassas veya iyi gözlemci olan insanlar ancak beni fark edebilecekti. Birileri gereğinden fazla beni seyrettiğinde tüylerim diken diken olacaktı. Her neredeysem yol haritalarını ve karakolların yerini ezberleyecektim. Tek başıma sokağa çıkmayı başarabilsem bile geceleri uyuyamayacaktım. Güzel güldüğümü artık insanlardan duyamayacak kadar yabanileşecektim. Herkese şüpheyle yaklaşacaktım, arkadaşlık kurmakta zaten iyi değildim fakat şimdi tamamen yalnız kalacaktım.

Savaş'ın ayak sesleri kesilip uzaklaşınca deliğinden dışarıyı gözetleyen tavşan misali salonu gözetledim. Yoktu, sessiz adımlarla koltuğa oturdum. Savaş'ın ıslanmış giysilerini değiştirebileceği  aklıma çok geç geldi. Televizyon da ilgimi çekebilecek bir şeyler bulmak umuduyla kanalları gezip durdum. Haber bültenleri son dakika bir olayla çalkalanıyordu. Umursamadan geçip gidecektim ki cinayet kelimesini duyunca kanım dondu ve haberi izlemeye karar verdim.

Mikrofonuna iyice yapışmış olan sarı saçlı muhabir şeritlerle belirlenmiş alanın dışında duruyor ve bilgi veriyordu. Kayıp olan bir genç kızın cesedinin bulunduğundan bahsediyordu. Aklıma gelen ilk isim Savaş olunca yüreğimin sıkışmaya başladığını hissettim. Bana olan öfkesi başkalarından çıkarmış olabilirdi. Şu andan bahsetmiyorum daha önce de yapmış olabilirdi. Cesetle ilgili her şey otopsiden sonra belli olacaktı.

KATİLHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin