SADAKATSİZ

9K 544 542
                                    

Kendilerine ait hiçbir hayali olmayanlar sizinkileri de göremezler.

John Maxwell

Yankı'dan...

Hepimiz, birbirimizin duvarıyız. O kadar büyük bir hırsla tuğlaları yerleştiriyoruz ki karşımızdaki kim olursa olsun bizden uzaklaşıyor. Sonra yalnızlıktan şikayet etmeye başlıyoruz duvarlar arasında. Bende duvarlar ördüm; Savaş'ı görmemek için. O da bana tepeden bakabildiğini kanıtlamak için ördü duvarlarını. Sonunda sopsoğuk bir ortamda duvarların arasında yalnızlığa terk edildik.

Yalnız olmakla yalnız kalmak sık karıştırılır ve neredeyse arasındaki farkı bilen insanı bulmakta çok zordur. Yalnız olmak ayrıcalıklıdır, yalnız kalmak ise işkencenin en saf halidir. Birisini öldürmek, umutlarını alıp acı çektirmek istiyorsanız onu yalnızlaştırın. Dünyada bu kadar sessiz, bu kadar sinsi ve bu kadar yavaş bir ölüm şekli daha olmadığına şahitlik edebilirim.

Yalnız bırakıldım ve tekrar incinmekten çok korkuyorum. Kalbim masum bir çocuk kadar saf ve korku dolu. Herkes bana zarar vermeye çabalıyor ve şaşkın gözlerimle etrafa bakarak bir yardım eli arıyordum. Büyük bir sürüde annesini kaybetmiş bir kuzu gibiydim ama benim annem ölmüştü.

Köpekbalıklarının kanı, yarasaların karanlığı sevdiği kadar Savaş'ta acıklı hikayeleri seviyordu. Tamamen hikayemi bilmediğinden hala yaşamam izin veriyordu. İşin tuhaf tarafı ise bende o hikayenin karanlık tarafını bilmiyorum. Aydınlatılmasını istemiyor değilim ama korkuyorum. Savaş'tan, Kasap'tan ve esrarengiz gerçeklerden tüylerim ürperecek kadar korkuyorum. Hüznün sakin denizlerinde yüzüp acının akıntısında boğuluyordum.

Ve beni bu suya atan kişi Savaş'tan başkası değildi.

Bir insanı değiştiremezdik, Savaş değişmezdi. Onun huyuna katlanabilir miyim diye yola girmem gerekiyordu oysa onu değiştirebileceğim sanmıştım. Yanılmışım. Kimse değişmez. Kimse içinde sakladığı çocuğu gün yüzüne çıkarmazdı. Çocuklar bu kadar temizken yetişkinler neden bu kadar kirliydi? Yaşanılan tecrübedense daha büyüğünü istemiyorum. Gördüklerim bana yetti bile.

Savaş'ın bana gösterecek daha çok acı dolu planlarının olduğunu idrak ettikçe kabuğuma çekiliyorum. Savaş'ın güzel görünümün yanında korkutucu bir görünümü de vardı. Çenesini sıkıyormuş gibi duran güçlü bir yapısı vardı. Keskin elmacık kemikleri, düz koyu renkli kaşlarının altında koyu kahverengi gözleri vardı. Şili'de ki Atmaca Çölü gibiydiler. Kendi güzelliğinden haberdarmış gibi durmuyordu ama bihaber olması imkansızdı. Yıllar içinde insanlar ona söylemiş olmalıydı veya birileri durup onu seyrettiğinde bunu anlayabilecek kadar zekiydi.

İnsanlara değer verdiğim zaman acı çekmeyi göze almam gerektiğini yeni yeni öğreniyorum. Bu dünyada ayaklarımın üzerinde durmaya can atıyordum ama daha tam donanımlı olmadan özgün habitatımdan koparılıp bu deliğe tıkıldım.

Bizi yok eden şeylerde en sevdiklerimiz, zaaflarımızdı. Ben dayımı zaafıydım ve o neredeyse benim yüzümden ölüyordu. Kanlar içinde neredeyse ölecekkenki halleri her gece rüyama giriyor ve uyku uyutmuyordu. Korkunç rüyalardan sonra lambayı açıp sabah olmasını bekliyordum. Güneş ışığı yoktu zamanım tik tak sesini çıkaran bir makine belirliyordu. Karanlığa hapsolmuştum. arasında karanlıkta milyonlarca km yol kat ediyor ve haykırıyorum:

Acımadı ki.

Herkesten her şeyi bekliyorum. Kaldırabileceğimden emin değilim ama kimseye güvenim kalmadı. Ben artık hastalıklı bir kızım. Gitmem gereken yer tımarhane, gerçi buranın da oradan pek bir farkı yoktu. Ezberimden çıkmayan kelimelerin, güneşin etrafında dönen gezegenler misali bende o kelimelerin etrafında dönüyorum. Sonunda pişman olacaktı ama şimdi galibiyetinin tadını çıkarıyordu Savaş.

KATİLHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin