Çocuklara işkence yapılan bu dünyayı sevmeyi, ölünceye kadar reddedeceğim.
Albert Camus
Gittikçe şehvetleşen öpücükleri altında ezilen ruhumun kör çığlıklarıyla gözlerimi açtım ve Savaş'a baktım. Bu olanların yanlışlığı altında kaşlarım çatılmış ve alnım kırışmıştı. Savaş'ın beni zehirli bir sarmaşık gibi tamamen ele geçirmek üzere olduğunu fark ettim. Tamamen onun kolları arasındaydım.
Güçlü ve iri bedeni, zayıf ve ürkek olan benim bedenimi bir battaniye gibi örtmüştü. Sımsıcak öpücüklerini hissedebilmek tuhaftı. Ona dair bir şeyin sıcak olabilmesi mümkün bile değildi. Bunun olmasına hala izin veriyordum, kafamdan aşağıya buzlu sular dökülüp de kendime gelecek değildim. Deli gibi atan kalbimi, hapsolmuş dudaklarımı bu zehirden çekip kurtarmalıydım.
Elimden geldiğince güçlü bir şekilde onu itip uzaklaştırdım. Gözleri durgundu geriye doğru giderken. O güçlü bedeni üzerimde değilken ne kadar rahat olduğumu fark ettim. Dudaklarım öpülmekten ağrıyordu ve Savaş sadece beni izliyordu. Bunu bekliyor gibiydi, tahmin edecek kadar zekiydi. Çölden daha çok kara toprağa benzeyen gözleriyle beni takip ediyordu.
"Hayır!" dedim şiddetle.
Nefes nefese kalmışken ayağa kalktım. Tekne dalgalardan dolayı sallanıyordu. Ayakta durmakta epeyce zorlanıyordum ama olduğum durumun şokuyla umurumda olan tek şey kanımdaki öfkeden başka bir şey değildi.
"Sana beni öpme demedim mi? Bileklerimi, saçımı, boynumu, dudaklarımı bir daha sakın öpme. Bunu asla yapma!"
Teknenin zeminine diktiğim gözlerimi Savaş'a çevirdiğimde sanki sadece bir öpücüktü diyen gözlerini görür gibi oldum. Onun için değeri yokmuş gibi bakıyordu. Az önce bunun bir rüya olmamasını söylerken mi gerçekti, yoksa şimdi mi? Göğsüm nefretle inip kalkarken şiddetli bir dalganın tekneye çarpmasıyla dengemi kaybettim ve geriye, suya, doğru düştüm.
Kendi nefesimi duydum. Yumruklarımı sıkmıştım ve açamıyordum. Giydiğim topuklu ayakkabılar nedeniyle suya düşerken ayağımı incitmiştim ve şimdi de bir kramp yüzmeme engel oluyordu. Derine doğru çekildiğimi hissettim. Tekneden uzaklaşıyordum.
Panikten suyun altında nefes alıp vermeye çabaladığımdan bir miktar su yutmuştum. O sıradaki nefes alıp verişimi duymuştum. Okyanus sesi gibi, yaprakları uçuran rüzgarın sesi gibiydi. Çığlıklar başladı içimden yırtılırcasına. Fışkırarak dışarı çıkmanın yolunu arıyorlardı. Acı ve korkuyla patlayan uzun çığlıklar attım ama suyun altında kimse beni duyamadı.
Her zaman okyanusları aşabilecek gibi gelirdi veya bulutlara dokunabilecekmişim gibi fakat şimdi o bulutlar kararıyor ve bir damla su da boğuluyorum.
İzlediğim bir filmde başka insanların uzuvlarından yeni bir insan yapılıyordu. Asimetrik sorunların yanında oluşan bu insan benzeri varlık sanki insanlardan koparılan harflerden bir düşünce üzerine yapıştırılması gibiydi. Çirkindi. Kendimi onun gibi hissettiğim o kadar an oluyordu ki kafamın içindeki dünya yıkılıyor, güzel olarak nitelendirilip kopyaladığım her şey siliniyordu.
Denizin dalgaları onları benden alıyordu.
Bu dünyada her zaman okuyucu olduğum inandım. Harflerin bıraktığı gölgelerin dizginlerini elime alıp şimdi bu karanlığı yenecek değildim. Ben okuyucuydum, ben izleyiciydim. Asla bir oyuncu olamamıştım.
Çırpınışlarımın o kör yankısında sağırdım. Sudaki halkalara benziyordum. Başta küçük, zaman geçtikçe büyüyüp ve kimseye ulaşamadan duruluyordum. Sesleri, insanları, duyguları kaybetmiştim. Şimdiyse hapsolduğum bu cehennemde bir parça ışık arıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KATİL
Mystery / ThrillerO yıl, bahar fırtınaları çok uzun ve şiddetli geçti. Birçok ceset bulundu. Ve hepsinde K.B. işareti vardı. O, bir katil... Kahverengi gözlerinin ardında karanlık düşünceler besliyor. Karanlık zihnini aydınlatan tek şey kan. P...