HAYATI SEVMEK

8.4K 533 479
                                    

Tercihleriniz umutlarınızı yansıtsın, korkularınızı değil.

Nelson Mandela 

Güzel bir uyku çekmiş olmayı yeğlerdim fakat ağlarken uyuyakalmak başımı kazana dönmesinden daha feci bir durumu simgeliyordu. Kafamı dayadığım yatağın başlığından uyuşukça kaldırmaya çalışırken tutulduğumu anladım. Savaş rahat uyusun diye yapmadığım kalmamıştı ve şimdi hareket kısıtlılığı yaşıyordum. Boynum, diye yakınmak istiyordum ama kucağımdaki kocaman bebeği rahatsız edemezdim. 

Elim saçının arasında uykuya dalmış ve bir daha kıpırdamamıştım. Bacaklarımı hissetmiyordum bile. Gerçi Savaş'ın erkenden uyanıp gideceğini düşünmüştüm. Genelde böyle olurdu; uyanır, erkenden kaybolur ve aramıza derin bir soğukluk girerdi. Şimdi ise ilk uyanan bendim ve o ise kucağımda huzurlu bir şekilde uyuyordu. Gözlerindeki kızarıklık geçmişti ve o gözler açıldığında beni neyin karşılayacağını bilmemek içimin ürpermesine sebep oluyordu.

Nefes alırken bile onu uyandırma korkusu yaşıyordum. Hemen uyansa da fena olmazdı çünkü dolaşımın durmak üzere olduğu kesindi. Uzun kirpiklerinin yüzüne yaptığı gölgeleri izlerken dün gece kafamda isyan etti. Onu öpmüştüm! Bu fikir elimin ayağımın tutmamasına, ateşimin yükselmesine ve kalp ritimlerimin bozulmasına sebebiyet veriyordu. Hatırlamaz diye kendimi avutamıyordum çünkü hatırlayacaktı. Belki de görmezden gelirdi. Yinede bu kendime kızmama engel değildi. Onun yükünü hafifletmeye çalışırken kendi omuzlarıma külçelerle yük aldığımın farkında bile değildim. Dün gece orada kalmayacaktı. Ne o bana eskisi gibi bakabilecekti, ne de ben ona. Geçmişi yüzünden daha hırçın olacaktı, ben de daha utangaç.

İnsanların zaaflarını kendi yolunda ilerlemek için kamçı olarak kullan bir adamı nasıl öpebildim? Sadece ona yardım edebilmeyi düşünmüş olabilirdim ancak onun yanında duygularıma yenik düşersem sonsuza kadar burada kalırdım. Bir hışımla onu uyandırmak geldi içimden, yapmadım. Kocaman kahverengi gözlerini üzerimde hissetmekten korkuyordum.

Diyorlar ki; zaman her şeyi iyileştirir. Ben iyileşemedim. Neden? Zamana meydan okumadım, geçmişe gidip de şimdi hayatımda olması gereken insanların hayatlarını da kurtarmadım. Zamanın bana olan bu öfkesi, kini nereden geliyordu? Yoksa o da çoğunluğa uyup bana düşman mı kesiliyordu? Sebepsiz yere hiçbir şey olmazdı fakat üzerimdeki yargılayıcı bakışları şimdiden hissedebiliyordum.

Kimse benim yaşamam ve ölmem ile ilgilenmiyordu. Bazen bu düşünce o kadar dehşet verici gelirdi ki, kendimi dipsiz bir kuyuya düşüyormuş gibi hissederdim. Benliğimi geri dönüşü olmayan bir karanlığın içinde bulurdum. Eğer dünyada beni seven, umursayan hiç kimse yoksa gerçekten var olduğum savunulabilir miydi? Amacımın olmaması, çoğu kişi tarafından görmezden gelinmem belki de fiziksel olarak yok olduğumun bir kanıtıydı. Sadece düşünerek varlığı kanıtlayan felsefeciler olsa da kimse sizin isminizi bile hatırlamazken zordu ümitlenmek.

Matruşkalar; insan içinde insan... Benim kişisel sembolümdü. Kendimi ifade etmek için siyah gül ve laleyi de tercih edebilirdim fakat matruşkaların benim için anlamı daha büyüktü. Savaş'ı da bir matruşkayla ifade edebilirdik fakat sembol benim olunca kimseyle paylaşasım gelmiyordu.

Odadaki açık pencerenin varlığı çevredeki seslerin gözümün önünde bir dalga gibi alçalıp yükselmesiyle birlikte Savaş'ın homurdanarak yavaş yavaş gözlerini açması bir oldu. Nefesim kesildi, gözlerini açıp bana dikmesiyle çevredeki sesler kesildi. Bakışları her türlü düşünceden uyanmamı sağlıyordu. Yanaklarım bile kızaramıyordu, donup kaldım.

"Günaydın," dedi beni şaşırtarak.

Ölene kadar benimle dalga geçecekti.

"Günaydın," diyerek cılız bir sesle karşılık verdim ona.

KATİLHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin