Kalbin ya paramparça kırılmak ya da taş gibi katılaşmak zorunda kaldığı bu dünyayı terk ediyorum.
Nicholas Chamfort'un İntihar Notu, 1741-1794
Basit insanların iyi veya kötü niyetleri daha kolay anlaşılıyordu. İyi olan şey rahat ve memnuniyet getirir; unuttururdu. Bu yüzden sevilirdi. Kötü ise rahatsızlığı; tehdit ve acı dolu anları temsil ettiği için nefret uyandırırdı. İnsanların anlık gelen hislerini belli edememe gibi özellikleri vardı. Kızgınlık veya mutluluk içimizde yaşayamadığımız belirgin duygulardandı. Aynı zamanda korku, üzüntü ve tiksinti duyguları da bunlara eşlik ederdi.
Eskiden fiziksel olarak kimselerin yıldıramayacağı kadar güçlü biriydim ama şimdi duygusal yönden kabuğuna çekilmiş kaplumbağaları andırıyorum. Gerçi şimdi fiziksel olarak kimsenin yıldıramayacağı o kızdan eser yok. Cılız ve çelimsizim. Kendimi kaldırmaktan aciz olduğumdan kimseye karşıda kendimi savunacak ne mecalim ne takatim var.
Tüm galeyanın içinde yapayalnızım. Yalnızlığın en kötüsü de seni anlamayanların arasında olmaktı. Böyle sesimi duyurmaya çabalıyorum ama kimse beni görmüyor gibi. Bazen saydamlaştığımı, kaybolduğumu hissediyorum. Akıl sağlığım beni korkutuyor. Düzgün kalamıyordu ki yerinde çünkü işler sürekli boka sarıyordu. Bir sonraki aşama ne olacağını tahmin bile edemiyorum.
Annem ve babamla defter kapladığımız o günleri özlüyorum. Her şey o kadar basit o kadar kolay duruyordu ki hiç böyle olacağını tahmin etmemiştim. Okul bile beni bu kadar rahatsız etmiyordu. Birçok okul değiştirdiğimden her ortamda bulunmuştum. Kırk kişilik sınıflardan tutun on iki kişilik sınıflara kadar yer almıştım. Ama beni okuldan iten sürekli ortam değiştirmem değildi. Ben insanları sevmiyordum.
İnsanlar ve yargılayıcı bakışları...
İnsanoğlu işte, yüzde yüz kötü veya iyi değildi. Bir hikayesi vardı ve bu hikaye her iki taraftan da dinlenmeliydi.
Hangi tarafa ait olduğumu bilmiyorum. İyi biri miydim? Merhametli birisiydim ama kesinlikle iyi değildim. Lisedeki koridorları hatırlıyorum, insanları ve kahkahalarını. Sanki ben yokmuşum gibiydi. Bu görünmezliğe o kadar çok alıştım ki biri bana seslendiğinde tuhaf olurdu. Lisedeyken aşırı depresif, ürkütücü ve sessiz bir tip olduğumu biliyorum ve bu sessizliğin içindeki karanlık beni iyi olan tarafa çekmiyordu.
Nereye ait olduğumu bilmiyorum.
Sadece bu karanlıkta nefes alamıyorum. Korkularım var, herkesin korkuları vardır ama ben artık Savaş gibi olmaktan korkuyorum. Birine zarar verdikten sonra hınzır bir ifadeyle gülerken veya dümdüz bir ifadeyle bakmaktan korkuyorum. Sürekli ilaç kullanan bireyler gibi hiçbir şeyden zevk alamamaktan korkuyorum. Tamamen kendim gibi olamamaktan korkuyorum.
Savaş'ın salonda dolandığına dair sesler duyuyorum. Bu sefer hayalet gibi dolanmıyor. O da benim gibi uyumakta sorun çekiyor gibi. Bazen bu dolanma seslerini duyardım ve hep kulak ardı ederdim ama şimdi gecenin ayı ve bu ayak sesleri karanlığa olan korkumu biraz hafifletiyor.
Değişiyor muyum yoksa içimde uzun süre bastırdığım duygular mı ayağa kalkıyor bilmiyorum ama sıradan bir insan buna olgunlaşmak diyebilirdi. Artık çocuksu heyecanım yok, katledildi. Eskisine göre daha fazla düşünüyorum ve bu düşüncenin altında bir çiçek gibi boyun büküyorum.
Gitmek istiyorum çünkü artık nefes alan tüm dokularım utanç içinde. Zaman yavaş mı yoksa çok mu hızlı? Ne kadar süreden beri kayıp gözüküyorum? Benim kayıp değil kaçırılmış olarak gösterilmem gerekiyordu ama değildim. Burada ince bir zeka oyunu olmalıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KATİL
Mystery / ThrillerO yıl, bahar fırtınaları çok uzun ve şiddetli geçti. Birçok ceset bulundu. Ve hepsinde K.B. işareti vardı. O, bir katil... Kahverengi gözlerinin ardında karanlık düşünceler besliyor. Karanlık zihnini aydınlatan tek şey kan. P...