Çok yazmak, çabuk yazmak hiç de önemli değildir. Dünya nasıl yazdığınıza değil, ne yazdığınıza bakar.
George Henry Lewis
Herkesin içinde melek ve şeytan vardır. Önemli olan hangisini, hangi zamanda konuşturduğumuzdur.
Savaş, bu konuda hep içindeki şeytanı konuşturuyordu. Adeta onunla yaşıyordu. Bazense içindeki şeytan onu ele geçiriyordu. Buna müsaitti. Hatta kendisi izin veriyordu. Karanlığın ruhunu ele geçirmesine izin veriyordu. Daha iyisini bilmediğinden mi yoksa içindeki meleğin hiçbir zaman onunla iletişim kurmadığından mı, bilmiyorum.
O, kendini karanlığa bırakmıştı. Ve oradan başka bir yer bilmiyordu. Orayı kendisine mesken edinmişti. Belki de karanlıktan başkası onu kabul etmemişti. Savaş'ta eski dostuna sarılır gibi karanlığa sarılmıştı. Dışlanmanın nasıl olduğunu bilirim. Hiçbir zaman dışlanmadım ama kendimi toplumun dışına attım.
Ama dışlanmanın nasıl hissettirebileceğini biliyorum. Seni kim kabul ederse ona hizmet etmeye hazır hale geliyorsun. Ve Savaş'ı o haliyle, o çaresizlikte bir tek karanlık kabul etmişti. Başka kim kabul edebilirdi ki böylesine çirkin bir ruhu? O da karanlığa hizmetini sunmuştu. Bir kez tadını alınca da bir daha bırakamamıştı.
Kendimi teslim etmek istiyorum. Ama bir kez bırakırsam Savaş gibi olmaktan korkuyorum. Onun gibi olmam mümkün değilmiş gibi hissetsem de o da bir zamanlar sadece bir çocuktu.
Babası annesini öldürünce nasıl hissetmişti? Anne ve babamın cesedini görünce nasıl hissettiğimi biliyorum. Ama bu daha farklı bir şeydi. Babasının annesini öldürmesi çok başka bir şeydi. Sorunlu bir çocukluk geçirdiğini biliyordum ama bu çok farklı bir durumdu. Üstelik babasının Ahu'ya, Savaş'a davrandığı kadar kötü davrandığını sanmıyorum. Bu yüzdende tüm yük onun omzuna kalmıştı. Bir çocuğun böyle bir ortamda büyümesi onun geleceğini yok ediyordu.
Savaş'ın kurtulabilmesi için önce çocukluğunun kurtarılması gerekiyordu. Kanlı çığlıklar yerine eğlenerek attığı sevinç çığlıkları yükselmeliydi ruhundan.
Belki de kurtulmak istemezdi. Çünkü bende artık kurtulmak istemiyorum. Sırtım ve bacağımda anlatamadığın yükseklikle bir ağrı var. Bu ağrıyı nasıl anlatabileceğimi, nasıl tanımlayabileceğimi bilmiyorum ama testereyle kesip atsalar razıyım. Daha fazla acı çekmek yerine topal kalmayı tercih ederim.
Ağrı şiddetini arttırırken yere düşüyor gibi hissediyorum. Sanki gökyüzünden yere atılıyormuş gibiyim. Ya da uzay boşluğunda kalmışım gibi. Bulunduğum hale o kadar yabancıyım ki zamanla aşına bile olamıyorum.
En son polis araçlarının siren sesini duymuştum galiba. Ya da aklımda o kaldı. Ama polisler gelmişlerse beni de kurtarmışlar mıdır? Belki de gözlerimi açtığımda bir hastane odasında, dayım başucumda bekliyor olacaktı. Birisi benim için bekleyecekti.
Bunu görmek istiyorum. Birisinin hala yaşamamı istediğini görmek istiyorum. Birilerinin hala beni beklediğine inanmak istiyorum. Yoksa en baştan başlamak, en dibe geri dönmek yeniden ayağa kalkmamı zorlaştıracaktı.
Dayım yanı başımda olduğu bir dünyaya geri dönmek nasıl hissettirir bilemiyorum. Bir şeylerin farklı olacağını biliyorum ama hiçbir şey eskisi gibi olmayacak!
Zar zor gözlerimi araladım. Hastane odasında olmayı beklerken güneşin vurmadığı pencereyle baş başa kaldım. Sağ gözümden yanaklarıma doğru bir yaş süzüldü. Kimsenin beni beklemediği bir dünyaya gözlerimi açmak istemiyordum ama gerçekle karşı karşıyayım. Yüzümü ekşiterek ağzımdaki kuruluğu yok etmek için su aradım. Başucumda bulunan bardağa ulaşmaya çabaladım ama bir santim bile yerimden kıpırdayamadım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KATİL
Mystery / ThrillerO yıl, bahar fırtınaları çok uzun ve şiddetli geçti. Birçok ceset bulundu. Ve hepsinde K.B. işareti vardı. O, bir katil... Kahverengi gözlerinin ardında karanlık düşünceler besliyor. Karanlık zihnini aydınlatan tek şey kan. P...