Hayat sade, onu süsleyen yalanlar.
Bill Gates
Karmakarışık.
Uyumak sanki çağlar öncesinde kalan bir eylem. Yorgunluktan ne zaman gözlerimi kapatacak gibi olsam ağrıdan uyanıyor veya çok kötü görüntülerin yansımaları bilinçaltımda senaryolar kurup uyumamı engelliyordu. Her dakika daha da yorulduğumu hissediyorum. Gitgide daralan bir hücredeyim sanki; dar alan korkum beni boğarken karanlık sinsi bir gülüş atarak üzerime abanıyordu.
Uyuyamayacağımı anladığımda kafamı bacaklarımın arasına gömüp düşünmeye başladım. Bir sonraki adımda ne olacağını bilememek, kontrolü elime alamamak beni çılgına çeviriyordu. Defalarca boşluktan düşüp aynı beton zemine çakıyor ve çığlıklarım boşlukta kimse işitmiyordu. Kafamın içinde renkliler siyahlarla, siyahlarda beyazlarla beraber yıkanıyormuş gibi. Belirsizlik içinde yüzebileceğim kadar yükselmiş, şimdi kendimi rahatça boğabilirim.
Yalnızlık kadar üzerime cuk diye oturan bir şey daha bilmiyorum. Yaşayan tek akrabamı tanımıyorum, muhtemelen tanımak istediğim biri bile olmayacaktı ben bu durumda olmasam. Savaş'ın başka akrabaları var mıydı? Ablasını bile hayal meyal hatırlıyorum. Gerçi bazen dayımı bile hatırlamakta zorlanıyorum. Daha zor bir gerçek daha annemin ve babamın yüzünü unutmaktan korkuyorum ve bu gerçekleşecek gibi. Babamın görüntüsü bazen oldukça bulanık oluyordu. Aynada kendime bakarak onu hatırlamaya çalışıyorum lakin unutmak benim en zayıf noktalarımdan birisi. Aynı zamanda unutmak, en kolay yöntem hayatta kalabilmek için. Geçmişi olmayan birinden farkım yok çünkü bu küçük yelkenli nereye gideceği hakkında bir rotaya bile sahip değil.
Hayatım, acımasız bir ressamın elinden çıkan hüzün tablosu kadar buruk, bir şairin gecede bulduğu karanlık ilham kadar gizemli ve ürperticiydi. Kimsenin yaklaşmak istemediği kızdım. Birisi bana dokunsa lanetlenmiş olacaktı, aksiydim, agresiftim. Şizofren olmaya meyilli ruh sağlığı tehdit altında olan bir işgalciydim. Gerçekler bende ikinci plandaydı geniş hayal gücüm şu anda olacakları uydurabilecek kadar genişti.
Keşke uyduruyor olsam demekten başka bir şey diyemiyorum ama bunlar saf gerçek. Acı, kurgulanamayacak tek duygudur. Bu yüzden hayal gücünün bile sınırları vardır. Kimsenin göremediği ama her gün orayı ziyaret edenlerin bildiği sınırlar. İyi bir yazar size acının neye benzediğini hissettirebilir ama gerçek acı bu dünyadadır ve hiçbir kelime grubu, hiçbir olay örgüsü bunu size yaşatamaz. Bir karakter öldü diye sizde ölmezsiniz ama hayatınızda biri gittiğinde işte o zaman yarı çıplak olarak buzul dağlarında yürümenin neler hissettirebileceğini anlarsınız.
İçim ölü ama ben hala yaşıyorum. Ne için? Kocaman bir hiç, acı için. Kendime bunu söylememem gerektiğini biliyorum ama bu düşünce beynime çiviyle çakılmış gibi. O çiviyi oradan sökersem kan oldukça hızlı bir şekilde fışkıracak ve ölüm kaçınılmaz olacak.
İleri geri sallanırken, gecenin beni delirttiğini anımsadım. Kimseyle konuşamadığım o sessiz gecelerde kendime konuşacak bir insan hayal etmek istemiyorum. Ben delirmedim, sadece fazlasıyla yalnızım.
Bir gün gelecek, Yankı hiç ağlamayacaksın. Seni, kendinden bile daha çok seven bir adam olacak yanında. Seni koruyup kollayacak. Yaşadıkların yüzünden ne halde olduğunu bilecek davranışlarının üzerine titreyecek birisi olacak. Seni asla aşağılamayacak veya Savaş'ın yaptıklarından asla yapmayacak birisi olacak. Unutma, iyi ve kötü denge halindedir. Bu kötü günler bittiğinde az önce söylediklerim gerçek olacak. Annem ve babamın gibi bir ilişkim olacak. Daha fazlasına gerek olmayacak. Ne şehrin içinde ne dağın başında bir ev olacak. Sadece kafanı dinleyecek bir yer. Huzurlu bir yer.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KATİL
Mystery / ThrillerO yıl, bahar fırtınaları çok uzun ve şiddetli geçti. Birçok ceset bulundu. Ve hepsinde K.B. işareti vardı. O, bir katil... Kahverengi gözlerinin ardında karanlık düşünceler besliyor. Karanlık zihnini aydınlatan tek şey kan. P...