ZORAKİ

7.6K 464 129
                                    

Yıllar sonra öğrendim ki bağırıp çağırmaya gerek yok! Sesini duymak isteyene bir fısıltın yeter.

Farid Farjad

Ahu'dan...

D.H. Lawrence, "Bu benim yanımdadır," dememize izin verir. Ona göre bir şeyin bize ait olduğu yoktur. Bazen öylesine derinlemesine düşünüyorum ki ona hak veriyorum. Haklı da hiçbir şey bizim değil. Bizi biz yapan, varlığımızı derinleştiren, dünyada ki anlamımızı zenginleştiren ne varsa, hepsi akıp giden zaman içinde eskiyor. Çürüyüp, yitmeye mahkum. Üzerimizde fanilik ve geçicilik damgası taşıyoruz.

İnsanlar kurulu olan çatıları bozmakla o kadar çok meşgul ki ne diyeceğimi bilmiyorum. Kendi etraflarına duvar örüyor ve sonra yalnızlıktan şikayet ediyorlar. Onlar mutlu olabileceklerinin farkında bile değiller. Sahte acıların peşinden koşuyorlar.

Durup insanları izlerken kim olduğumdan, neler yapabileceğimden ve kanımda akan bozuk kandan korkuyorum. Savaş gibi olmaktan, Özgür'ü kaybetmekten korkuyorum. Kötü hadiselerin meydana geleceğini haykıran gecede Özgür'ü takip ediyorum ve benim farkımda değil. Saklambaç oynamada, takipte iyi olduğumu biliyorum ve tüm bunlar bana Savaş'ı anımsatıyor. Onun kadar iyi olmasa da iyiyim.

Unutmak zorundayım çünkü unutmak dışında, tek bir çıkış yolum bile yok. Üstelik unuttukça iyileştiğimi sanıyorum ama daha beter bir haldeyim. Bu yaptığım ufak bir gariplik değil ama ufak garipliklere tahammül edecek birini değil de onları sevecek birini istiyorum. Bu yaptığıma gelirsek Özgür bana çok kızacak ama onun güvende olduğuna emin olmam gerekiyor.

Sekiz yaşıma geri dönmek istiyorum. Sekiz yaşındayken daha mutluydum. Sekiz yaşındayken geleceği pırıl pırıl bir çocuktum. Savaş ise öyle değildi. Büyüdükçe kendine arkadaş bulmakta zorlanıyordu. Gülümsemiyor, tüm gün boyunca kaşlarını çatabiliyordu. Öfke nöbetleri geçiriyordu. Ailecek onun daha fazla ilgiye ihtiyacı olduğunu düşünmüştük. Şimdi ise onu tüm Türkiye tanıyor.

Savaş'ın ilk kez öldürdüğü hayvana bende şahittim. İncitmeyi işte böyle öğrendi, bundan önemlisi de tehlikeden haberdar olunca kaçıp saklanmayı öğrendi. Küçüktüm, bu şekilde sonuçlanacağını bilmiyordum. Annem ve babamın onu normal bir kardeş haline getirebileceğini, zamanla düzeleceğini sandım ama hiçbir zaman düzelmedi. Hep daha kötü oldu, ıslah olmadı.

Biliyorum, güzel şeyler her zaman kısa sürer.

Bastığım kaldırımda hüznün kara lekesi çığlık atarken evlerin ardından gelen fısıltıları duyabiliyordum. Ne zaman işten eve dönsem sokakta beni gördükleri gibi fısıldamaya başlıyorlardı. Bunun doğru olmadığını biliyorum, Özgür bunun farkında bile değil. Ne zaman ayrılmak istesem bana karşı çıkıyor ama kalmam için gerekli konuşmayı yapmıyordu.

Özgür'ü, Savaş'ı bulduğundan beri takip ediyorum ama kalbim hiç bu geceki kadar çarpmadı. Özgür telefonlarıma cevap vermezken nasıl olurda elim kolum bağlı oturabilirdim. Savaş ne kadar tehlikeliyse Özgür de o kadar tehlikeliydi. Göğsümden vuruldum, biliyorum. Özgür kendi arabasına atlayınca bende bir taksiye bindim. İçimde sadece yakalanma korkusu yoktu. TRT Radyo'su spikeri fırtınadan bahsediyordu. Soğuk terler şakaklarımdan dökülüyordu.

Hiçbir şey hissetmediğiniz de hayat çok daha kolay. Savaş duyguları bilmiyor; bu yüzden annemi bu kadar kolay öldürebildi. Annemiz demiyorum çünkü eğer onu anne yerine koysa öldürmezdi ama en çokta annem onun için üzülürken bunu ona nasıl yapabildi?

Aklım almıyor ve tek gecede yetim kalıyorum.

Hiç ummadığımız anda işlerin düzeleceğinden bahsediyorlar, keşke öyle olsa. Sürekli kafamda Savaş ile ilgili sorular dönüyor ve iç sesim zihnimdeki karanlıktan bağırıyor: Cevabı duymaya tahammülün yoksa soruyu sorma! Özel fısıltılarım ve çığlıklarım var. Yıllardır kaçamadım; çünkü kaçacak yerim yok. Şimdi sığındığım tek liman ölüme sunulan davete icabet ediyordu.

KATİLHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin