CELLAT Part -1-

15K 995 148
                                    

Düşmanlarınızı sevin çünkü kusurlarınızı yalnız onlar açıkça söyleyebilir.

Benjamin Franklin

Gözlerim aralıktı ama net görmüyordum. Hareket halindeydim. Kafamı biraz oynatınca Savaş'ın beni ölüm odasına götürdüğünü gördüm. Zorlanıyor gibi görünmüyordu. Kaslarının hakkını veriyordu. Beni o iğrendiğim için hiçbir zaman yatmadığım yatağa bıraktı. Yüzüme değen soğukluk ile tamamen ayıldım. Bana baktı. Yüzünde daha önce görmediğim bir ifade vardı.

''Asla ses çıkarma.''

Neler oluyordu? Savaş'ı hiç böyle görmemiştim. Odadan çıktı ve kapıyı üzerime kilitledi.  İçeride birkaç kişi daha vardı. Lanet olsun ne oluyordu? Bir önceki dinlemem de pek de iyi şeyler olamamıştı. İçeriden erkek sesleri gelince kapıya yaklaştım.  Konuşmalar net değildi. Hadi ama tahtadan yapılmış bir kulübedeyiz! Bu ölüm odası buraya ek olarak yapılmıştı.

İçerideki sesler artmaya başladığında kapının kilit yeri oynamıştı. Hızlıca geri çekildim. Bana bakan uzun adama baktım ve içeridekilere. Yüzünün yarısı yanmış olan adam konuşmaya başladı;

''Onu öldürdüğünü sanıyordum, Savaş.''

Savaş'ı iki adam zor zapt ediyordu. Odanın kapısını açan uzun adam aldığı emir ile, morarmış bileğimi tuttu. Ben tiz bir çığlık atarken, Savaş, boynuna yediği sert darbe ile yere düşmüştü.

~~~

Uzun adam, uslu durmayacağımı anlamıştı ve saçımdan beni sürüklemeye başladı. Saçlarımın çekilmesi ile ağrıyan her teli hissettim. Beni bir arabaya tıktılar ve gözlerimi siyah bir bez ile bağladılar. Yolu görmüyordum.

Arabada durduğunda gözümdeki bezi çıkardılar. Uzun süre karanlığa alıştığım için hemen gözlerimi yere diktim. Gözlerim yavaş, yavaş ışığa alışırken depo benzeri yere baktım. Yerler oldukça kirli sayılırdı. Beni itekleyen adama tüm zorluğu çıkarırken yüzüme yediğim tokat ile yere düştüm. Saçlarım yüzümü örterken gözlerime dolan yaşları geri itmeye zorladım. Beni çekiştire, çekiştire depoya soktular. Bağladıkları sandalyede uzun adama tükürmüştüm. Adam bana tam bir kez daha tokat atmaya yeltendiğinde yüzü yanık olan adam onu durdu. Birlikte çıktılar.

Uzun süre ortalıkta olmadıkları için etrafı inceleme fırsatı bulmuştum. Tozluydu. Loş bir ortam olduğu için net göremiyordum. Tek fark ettiğim boylama iki havuz olduğuydu. Yüzü yanık olan adam içeri girdi. Yanında kimse yoktu. Siyah saçları bir kısmı yanığını kapatıyordu. Orta boyluydu. Siyahlar bürünmüştü. Karşıma geçip boyunu benimkiyle eşitledi.

''Aslında seninle işimiz yoktu. Senin çoktan ölmüş olman gerekiyordu. Ölmediğini görünce meraklandık. Acaba Ahu'mu daha önemli sen mi?  Şimdi bunun cevabını göreceğiz.  Dua et de sen çıkmayasın. Canın fazla yanar.''

 Yandan bir gülüş attığında kusmamak için kendimi zor tutum.

''Yapma küçük kız o güzel gözlerinle bana öyle bakma.''

  Yüzüne tükürmek istiyordum. Öylede yaptım. Yüzündeki tükürüğü ters bir ifade ile sildi.

''Sen kimsin?''

''Cellat.''

 Cellat? Bu neydi? Ben neyin içine düşmüştüm. Konuyu değiştirip bana garip bir soru sordu.

''Bir insanın derisi hangi derece eridiğini biliyor musun?''

 Ona bakmakla yetiniyordum. Yüzüyle mi ilgiliydi?

''Ben biliyorum. Tecrübelerimden.''

   Diyerek yüzünü gösterdi. Benimle eşitlediği boyunu bozarak ayağa kalktı. 

''Kızları ve havuzları hazırlayın.''

  Diyerek emir verdi. Kızlar? Kucağında Ahu'nun olduğu sarışın bir adam içeri girdiğinde yutkundum... Sertçe...

Ahu'yu da yanıma bağlamışlardı. Hala baygındı. Ben bu kadar olayın üstünden gelebileceğimi sanmıyorum. Bu kadar güçlü değildim. Acı!  Acıyı tatmıştım. Annemin ve babamın ölümü ile şimdi ise başka bir acı ile karşı karşıyaydım. Boğazım kurumuştu. Arada sertçe öksürüyordum. Burası soğuktu ve ben deli üşüyordum. Sanırım hastalıktan ölecektim.

~~~

Ayaklarım daha fazla üşüyordu. Gözlerimi açmaya çalıştım. Ama hala karanlıktı. Gözlerim bağlıydı. Ayaklarımdan yukarı yükselen bir su olduğunu fark ettim. O gördüğüm camdan havuzun içindeyim. Ahu'da diğerinde miydi? Bu oyundan sıkılmıştım. Hayatımdaki ilk sesli küfrü ettim. Bir takım sesler duyuyordum ama kime ait olduklarını bilmiyordum. Sesleri tanımıyordum. Ciğerlerim sökülürcesine öksürüyordum. Bir planları vardı ve ayak sesleri oldukça yüksekti. Birçok kişi vardı. Karşılarında ise Savaş. Ölecektim. Bu havuz içinde nefes alamayarak ölecektim. Buraya kadardı. Acı hayatım, saçma hayallerim. Buraya kadardı. Beyaz ışığı görmeme ne kadar vardı?  Kalbim durduğunda yedi dakika daha çalışacak olan beynim bana hangi film şeridi anılarımı gösterecekti. Boğazımdaki yumru ağlamam için hazırdı. Bedenim hiçbir zaman huzura kavuşamamıştı belki ruhum kavuşurdu.  Cesedim bir kaldırım kenarında bulunabilirdi.

 Elveda beni umursamayan insanlar, elveda dayı. Özür dilerim her şey için.

Titreyen alt dudağımı ısırdım ve ölümü daha fazla düşünmemeye çalıştım.

KATİLHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin