ÖLÜMÜN SOĞUK SESİ

10.3K 548 562
                                    

Çocukluk, mantığın karanlık saati gelmeden önce sesler, kokular ve görüntülerle ölçülür.

John Betjeman  

Dost canlısı olabilirim. Enerjik olabilirim. Uyumlu olabilirim veya şefkatli de olabilirim. Ama nazik? Nezaketin benimle bir ilgisi yok. Her zaman biraz pervasız olmuşumdur zaten.

İnsanlara baktığımda renklerle kıyaslama yaparım. Bazısı kırmızı kadar albenili, bazısı gri kadar soluktur. Sarı kadar enerjik, mavi kadar yaşam doludur. Bir de siyahlar vardır. Sessiz ve sakin olanlar. Asla ne yapacaklarını tahmin edemeyeceğiniz tehlikeli insanlardır onlar. Ama yeşil ölümün zehirli halidir. Sarmaşıklarla saklar kendini. Sinsidir.

Sadece renkler değildir dikkatimi çeken. Nesnelere verilen isimler de renkler kadar ilginçtir. Eğer benimsediğimiz bir nesneye başka bir isimle hitap etseydik ne tuhaf olurdu değil mi? Ama başından beri işler bu şekilde karmaşık olduğundan bize gayet de normal geliyor.

Sorgulamak. 

Sanırım en iyi yaptığım şey buydu. Hiç durmadan üst üste soru sorabilirim. Ve ya merakım yüzünden geceleri uykum kaçabilir. Her insan içinde bir yerde çatlaktır işte. Bende sorular konusunda biraz hassasım.

Dehşet bir şekilde bilimi sevdiğim bir dönem olmuştu. Bir teleskop almak için para bile biriktirmiştim ama tüm hayatım boyunca biriktirmeye devam etsem anca alabilirdim o teleskopu. Yani kaliteli bir şey istiyordum ve çok pahallıydı. Bu yüzden vazgeçtim. O kadar da kolay olmadı. İnadımı yenip de vazgeçtiklerim listesinde yer alabildi.

Çetin cevizimdir. Vazgeçmek benim için bir tür yenilgiyi kabul etmek gibidir. Bu yüzden ellerim paralansa bile yine de vazgeçmem. Bunun da iyi bir özellik olduğunu düşünmüyorum ama en azından ne isteği belli olan biriyim. Saklamam, karmaşık değilimdir ama insanlar öyle olduğumu düşünüyor.

Ve gümüş gibi kocaman bir yüreğe sahiptim. Geçmiş zamandan bahsediyorum çünkü gümüş yüreğimdeki iyimserliğin yerini yara ve durgunluk almıştı. Kavrulmuştu yüreğimdeki boşluk.

Kelimelerden nefret ediyorum, hem de onları çok seviyorum. Onlara sahip olmak güçlü bir orduya sahip olmak gibiydi. Bu güç bazen beni korkutmuyor değil. Kelimelerle insanların yobazlaşmış düşüncelerini değiştirebilirdim. Kelimeler değiştirme gücüne sahipler, bu yüzden onları seviyorum. Ama aynı bölgenin iki insanı gibi kelimelerde birbirine düşman olabilir. Zıt anlamlı kelimeler gibi.

Beyaz siyah, aydınlık karanlık, aşağı yukarı...

Ne zaman okuduğumdan emin değilim ama tek başına dövüşen bir insanın hikayesini okumuştum. Havaya delice yumruklar atıyordu. Yere sertçe düşse bile hemen kalkıyor ve devam ediyordu. Bu döngü daha ne kadar devam etti bilmiyorum ama dövüşen adamın yaşlanmaya başladığını fark ettim. O zaman dünya ile savaştığını anladım. Saçlarına aklar düşse bile, elinde bastonu ile zar zor yürüse bile savaşmaya devam ediyordu o adam.

Ölürken bile savaştı. Kabullenmedi. Bırakmadı. Devam etti.

Neden ben de yapamıyorum?

Çoğu insan yaşayabilmek için günlerinin büyük bir bölümünü çalışarak geçirir ve özgür kaldıkları tatil günlerinde ise kaygılanmaktan zihinleri bulanırdı. Yalnızlığımı aileme borçluyum. Onlar yaşamak için çalıştılar ve tatil günlerinde eve geri döndüklerinde ise endişelenmekten başka bir şey yapmadılar. Beni sevdiler ama yalnız bıraktılar.

Sanırım acıtan tarafı da buydu.

Hayatım boyunca bir arayış içinde olmak istemedim. Hani doğru insanı beklerler evlenmek için ama doğru insan diye bir şey olmadığı öğrendiklerini dünyaları başına yıkılır. Ben onlardan olmadım. Hiç aramadım. Onlar gelip beni buldu ve gittiler. Doğru insan diye bir şeyin olmadığını bilmek yara almamı sağladı.

KATİLHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin