Rüzgar başını sallayarak yanımıza geldi ve adama bakarak konuştu.
- Hayır o güzel ama bundan haberi bile yok.
Saat sabahın 6’sında geçen gün yaptığı şekilde üstsüz bir şekilde yatağın yanına çökmüş beni uyandırmaya çalışıyordu. Ve tabiki de ben uyanmamakta direniyordum. Dün tüm istiklali baştan aşağı yürümüştük ve bu ayaklarımın tabanında kötü bir acı bırakmıştı.
- Hazal uyanmazsan yarına anca orada olacağız?
- Saat kaç?
- 6.
- Ne halt yemeye 6’da yola çıkıyoruz.? Dünyanın bir ucu değil ki?
- 10 saat araba kullanacak olan sensin sanki. Kalk şimdi. Beni geri gelmeye zorlama!
Kapıdan çıkarken ona tehditkar bir gülüş atıp sordum.
- Gelmen gerekirse ne olur?
- Seni ilk kez evime alırken ısırmam demiştim ya..
- Evet.
- Bu sefer ısırırım.
Kapıyı kapatıp beni kızarmış yanaklarım ve ateş basmış bedenimle yalnız bıraktı. Ama beni asıl rahatsız eden beynimde sürekli dolaşan ‘’ ısırması hiç te sorun olmaz’’ cümlesiydi. Canımı sıkan bu düşüncenin uzun süredir farklı versiyonlarla beynimi işgal etmesiydi.
Üzerimi giyinip dünkinden çok daha güzel bir kahvaltı yaptıktan sonra yola çıktık. İstanbul’u arkamızda bırakırken içimdeki hüzünü bastıramıyordum. Ordayken kendimi çok özgür , mutlu , eğlenceli hissetmiştim. Tabi bunda Rüzgar’ın da büyük ölçüde payı vardı.
- Sanki seni yıllardır yaşadığın şehirden ayırıyormuşum gibi bakıyorsun.
- Sanırım İstanbul’u sevmek için yıllara gerek yok.
- Evet.. yıllar sadece nefret etmene sebep oluyor.
- Sen nefret mi ediyorsun?
- Az kalmıştı. Tam zamanında ayrıldım.
- Şimdi senin için sadece çocukluğunun geçtiği bir şehir mi?
- Hep bir şeyi unutuyorsun.
Gözlerimi kaybolmakta olan İstanbul görüntüsünden çekip ona baktım.
- Neyi?
- Benim hiç çocukluğum olmadı. Ben hiç çocuk olmadım.
Üzüntümü belli etmemeye çalışarak camdan dışarıya baktım. Modumu yüksek tutmaya çalışıp gülerek ona döndüm.
- Madem beni saat 6’da uyandırdın uyumama da karışamazsın dimi?
- Hayır. Sanırım karışamam. Horlamadığın sürece.
Gözlerimi devirip ceketimi yastık haline getirdim ve başımın altına koydum. Camdan birkaç saniye daha dışarıya bakıp fısıldadım.
- Ben horlamam.
Hafifce güldüğünü duyduktan sonra gözlerime kapadım ve uyumak hiç te zor olmadı. Arabayı gerçekten düzgün kullanıyordu. Yol bomboştu ve önümüzde asfalttan başka bir şey yoktu..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zakkum
Teen Fiction- Sana neden zakkum diyorlar? Yamuk sırıtışı beni kendi dünyasının dışına iterken '' fazla safsın'' der gibi haykırıyordu. - Biraz düşün belki anlarsın papatya. Gözlerimi devirip bana taktığı ve duyduğum en anlamsız lakabı inkar eder gibi...