" Hazal eski lunaparkın içindeki klübenin bodrumunda."
Ardından bir mesaj daha geldi.
" Dediklerini unutmadım. Yakında görüşmeye hazır ol."
Biran ellerim titredi ve telefonu düşürdüm. Deniz'in bunu gerçekten kabul edeceğini düşünmemiştim. Benden gerçekten istediği birşey olmalıydı yoksa kabul etmezdi. Olabildiğince hızlı bir şekilde eski lunaparkın oraya gittim. Oraya vardığımda karşılabileceğim şeylerin olasılığı beni korkutuyordu ama Hazal'ı bulacak olmanın verdiği rahatlık arabayı sürmemi sağlayan tek şeydi.
Hazal'ın Ağzından
Bu lanet yerde geçirdiğim kaçıncı gündü hesaplayamıyordum bile.İçeriye bir parça bile güneş ışığı girmiyordu ama nedense sabah olmuş gibi hissediyordum. Sadece bir his.. Ağlamaktan gözlerim acıyordu. İçinde bulunduğum durumdan çok ailemi , Rüzgar'ı düşündüğüm için ağlıyordum. Delirmiş olmalıydılar.
Sürekli kendime böyle bir duruma nasıl düştüğümü sorup duruyordum. Nasıl Deniz gibi birine bulaşmıştım. Ama bundan daha önemlisi onun tüm yaptıklarına nasıl boyun eğmiş , neden hemen polise gidip olanları anlatmamıştım. Eğer başından itibaren elime verilen ipi kendi boynuma dolamasaydım şu an ne ben bu durumda olurdum ne de Rüzgar. Rüzgar'ın nasıl olduğunu bilmiyordum ama pek iyi olmadığını da tahmin edebiliyordum.
Tek umudum aptalca birşey yapmamasıydı. Evet ben kriz anlarında doğru olmayan kararlar veren biriydim ama Rüzgar benden de öte , hangi karar yanlışsa o kararı vermeye daha yatkındı. Öfkelendiğinde , kendini çaresiz hissettiğinde yapamayacağı birşey yoktu ve şu an böyle bir durumda olduğunu düşünüyordum. Deniz onun bu halinden yararlanmak isteyecekti. Tek dileğim saçma birşey yapmamasıydı.
Yerimde doğrulunca acıyan koluma baktım. Hala sızlıyordu. Akan kanlar kolumun etrafında pıhtılaşmış ve sert bir kan tabakası kolumu sarmıştı. Kafam sanki iki duvarın arasında sıkıştırılmış gibi ağrıyordu. Silahın kabzasıyla kafama vurduğu yerden akan kan yanağıma kadar inmiş ve kurumuştu. Bileğimi saran iplerin bıraktığı iz canımı yakıyordu ama yapabilecek hiçbir şeyim yoktu.
Kapı açılıp merdivenlerden inen adımları duyunca gerildim. Berke son basamaktan atlayıp gülümserken " Günaydın günışığı. Bugün yerini değiştiriyoruz." dedi. Neden bilmiyorum , belki de beni öldürmeyeceklerine olan güvenimden ama daha önce davranmadığım kadar küstah davranıyordum. Gülümsemeye çalışırken " Nereye gidiyoruz? Cehenneme olsa gerek." diye fısıldadım.
" Ohoo. O durağı çoktan geçtik merak etme. Şimdi birkaç kat daha aşağı ineriz diye düşünmüştüm. Bilirsin cehennem 7 katlı kocaman bir eğlence merkezi."
Elinde tuttuğu çantayı bana fırlatırken " Hadi! Şunları giy. Volkan kızı çöz!" diye bağırdı. Volkan gelip kollarımı ve ayaklarımı çözünce ne yaptığımı bilmeden suratına tekme attım. Sendeleyip arkaya doğru düştüğünde , olduğum yerden kalkıp Berk'in üzerine atladım ve kesilmiş ipleri boynuna dolayıp elimden geldiğince sıktım. Suratının kızardığı ve nefes almakta zorlandığını görebiliyordum ama bu uzun sürmedi.
Volkan beni yere savurunca şiddetli bir şekilde öksürüp kendini toplarmaya çalıştı ve yumruğunu suratıma indirdi. " Bu işi zor yoldan mı halletmek istiyorsun ha!!" diye bağırdıktan sonra merdivenlere doğru yürüdü ve " O zaman tebrik ederim güzelim. Kendine , cehennemin en dibi için birinci sınıf bir bilet aldın." dedi ve yukarı çıktı. Volkanda peşinden giderken " 5 dakikan var. Çabuk giyin." dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zakkum
Teen Fiction- Sana neden zakkum diyorlar? Yamuk sırıtışı beni kendi dünyasının dışına iterken '' fazla safsın'' der gibi haykırıyordu. - Biraz düşün belki anlarsın papatya. Gözlerimi devirip bana taktığı ve duyduğum en anlamsız lakabı inkar eder gibi...