Gözlerimi devirip yemeğime dönmüştüm ki babam devam etti.
- O cenaze rıfat çetin’in di.
Yavaşca gözlerimi kapattım. ‘’ Rıfat Çetin’’ ismi kafamın içindeki duvarlara çarpıp yankılanırken derin bir nefes aldım. Cenaze gerçekti. Rüyamda öyle. O cenaze Rüzgarı ilk kez gördüğüm yerdi. Babasının cenazesi.
Babam yemeğine dönerken poyrazda bize doğru geliyordu. Bana bakıp yavaşca fısıldadı.
- Bu konu hakkında başka soru istemiyorum.
Başımı sallayıp yemeğime döndüm. Ama içimdeki sevinci ve rahatlamayı anlatamazdım. Şimdi tek yapmam gereken pazartesiyi beklemekti. Rüzgarla konuşmam lazımdı. Çünkü artık emindim.
Hafta sonu o kadar çok çalışmıştım ki hiçbir şeyi düşünmeme fırsat kalmamıştı. Bu yüzden pazartesi sınıfa girip onu sandalyesinde öylece otururken görünce tüm hafta sonu boyunca unuttuğum tek şey aklıma geldi. Onunla nasıl konuşacağım hakkında hiç çalışmamıştım.
Yanına gidip gülümsedim ve oturdum. Aynı şekilde gülümseyerek bana döndü.
- Seninle konuşmam lazım.
Kulağındaki kulaklıkları çıkarıp konuştu.
- Sana da günaydın.
Gözlerimi devirdim ve telefonunu kapatmasını izledikten sonra devam ettim.
- Dediğimi duydun mu? Seninle konuşmam lazım.
- Neyle ilgili.
- Seni ilk nerde gördüğümle ilgili.
Suratındaki kaslar gerilirken gözleri donuklaştı. İçindeki kaçma isteğini hissedebiliyordum. Benden ve sorularımdan uzaklaşmak istiyordu. Oysa artık aklımda onu ilk nerde gördüğümle ilgili hiç soru kalmadığını bilmiyordu.
Ayağa kalkıp çantasını omzuna astı ve sınıfın önüne doğru yürümeye başladı. Ayağa kalkıp yürümesini engelledim ve gözlerinin içine baktım. Ona daha önce hiç direk olarak gözlerinin içinden bakmamıştım. Bu şekilde bakınca korkutucu bir büyüleyiciliği vardı. Ya da tam tersi.
İnsanın damarlarındaki kanın yavaşlamasını sağlayan resmen nabzını durduran bakışları vardı. Zihninizin derinlerine işleyen. Tehditkar ama davetkar bakışları vardı. Sınıfa giren öğretmen dikkatimi dağıtana kadar onun korkutucu – büyüleyici gözlerine baktım.
- Çocuklar sınav başlamak üzere lütfen sınav oturma sistemine göre oturun ve bekleyin.
Kısacık dikkat dağınıklığından istifade arkamı döndüğümde Rüzgar cam kenarındaki yere oturmuştu bile. Bakışlarımız bir süre daha buluştuktan sonra bende yerime geçtim ve sınavın başlamasını bekledim.
Aklım hem karışık hem de berrak bir su kadar temizdi. Sanırım doğru kelime biraz bitkin olacaktı… ama buna rağmen sınavı bitirmiştim. Hem de oldukça kısa bir sürede. Hafta sonunda boşuna çalışmamıştım.
Kafamı sırama dayayıp dışarıda hafifce çiselemeye başlayan yağmurlara baktım. Ve hafifce esip onların eğimli bir şekilde yapmasını sağlayan rüzgara. Yağmur damlaları aynı yere düşmez diye duymuştum bir yerde. Yoksa o kar tanecikleri miydi?
Aslında tüm bunlar aklımı oyalamak için uydurduğum saçma sapan bilgilerdi..
- Sınavını bitiren teslim edip çıkabilir.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zakkum
Teen Fiction- Sana neden zakkum diyorlar? Yamuk sırıtışı beni kendi dünyasının dışına iterken '' fazla safsın'' der gibi haykırıyordu. - Biraz düşün belki anlarsın papatya. Gözlerimi devirip bana taktığı ve duyduğum en anlamsız lakabı inkar eder gibi...