" Hazal.. Uyan hadi geldik."
Etraf hala kapkaranlıktı. Tabi gecenin bir vakti yola çıktığımız için ne bekliyordum ki. Etrafıma baktım. Denizin kayalara çarpan dalgalarının sesi şimdiden içimi huzurla doldurmuştu. Çantamı sırtıma asarken arabadan indim ve Rüzgar'ı takip ettim.
Ev çok güzeldi. Hani bazen fotoğraflarda , filmlerde bir ev görürsünüzde ' işte bu! İşte hayatımın sonuna kadar yaşamak istediğim ev.' dersiniz ya. Şimdi o eve bakıyordum. İki katlı , romanlardan fırlamış gibi bir evdi. Duvarlarını pembe çiçekler sarmalamıştı. İçi , dışından bile daha güzeldi. Geniş bir salonu vardı.
İçeriye geçip etrafa bakarken " Bayadır gelmemiştim buraya. Biraz kirli olabilir." dedi. Omuz silktim. Hiç önemli değildi. Koltuğa otururken " Burası harika." dedim. Yanıma oturup gülümserken " Bende bundan korkuyordum." diye dalga geçti.
" Neden?"
" Şimdi seni geri götürmek beklediğimden de zor olacak."
" Sonsuza kadar burda yaşayamaz mıyız?"
" Malesef hayır. Bende isterdim ama dışarda bizi bekleyen bir hayat var."
" Bence biraz daha bekleyebilir."
Ona sarıldım ve gözlerimi kapattım. Herşey şimdiden daha iyiye gidiyormuş gibi geliyordu. Şimdiden daha mutlu , daha huzurlu , daha iyiydim. Yaralarım acımıyor , endişeler aklımı doldurmuyordu. Tek korktuğum şey annemin bunu duyunca ne tepki vereceğiydi ama bu bile bana o kadar uzaktı ki..
" İstersen bir odaya çıkıp yat. Burda uyuma." dediğinde ayağa kalkıp yukarı kata çıktım. Uyumak istediğimden değil ama evin geri kalanını da görmeyi istiyordum ve bu merakım haklı çıkmıştı. Geniş odaları ve denizi gören camlarıyla bu ev kusursuzdu. Biri aklımın içine girip orda bulduklarıyla bir ev oluşturabilse aynen buna benzerdi. Aklımdan komik ama güzel hayeller geçti. Buu evde , Rüzgar'la beraber yaşadığımız hayaller. Kimsenin bize dokunamadığı , sadece ikimizin olduğu hayaller. Bu hayallere fazla dalmış olacağım ki Rüzgar çantamı getirip yanıma koyana kadar varlığını fark etmedim bile.
Omzumu öperken " Uyumak istemiyor musun?" diye sordu. Ona döndüm ve çölde susuz kalmış birinin suya kavuştuğu zamanki tutkuyla öptüm onu. Birkaç adım geri attı ama ellerini belimden çekmedi. Sendeleyip yatağa oturunca ondan güç alarak kucağına oturdum ve onu öpmeye devam ettim. Üzerindeki , aramıza mesafeler koyan gereksiz kumaş parçasını çıkarmak için uzandığımda elimi tutup " Omzunda bir kurşun yarası olduğunu hatırlatmama gerek var mı?" diye sordu. Ellerimi onun üzerinden çekip kendi üstümdekini çıkardım ve " Hatırlamak istemiyorum." dedim.
Bir süre daha onu öpmeme izin verdikten sonra tekrar ellerimi tuttu ve " Olmaz." dedi. Umrumda değildi. Etrafımdaki insanların kararlarını , isteklerini sadece benim çıkarlarım doğrultusunda yontmasından fenalık gelmişti. İstediğini biliyordum sadece iradesini kırmam gerekiyordu. Ona fırsat vermeden üzerindeki tshirtü çıkardım. Teni tenime değdiğinde aramızda kıvılcımlar oluşuyordu adeta. Ani bir hareketle yerimizi değiştirip üzerime eğildi ve " Hayır kelimesi senin sözlüğünde yok sanırım." dedi. Başımı salladım ve onu kendime doğru çekerken " Bu gece yok." dedim.
Çatırdayan iradesi milyonlarca parçaya ayrıldı. Altımdaki pantolonu çıkarırken parmak uçlarının değdiği her bir noktada küçük yangınlar çıkıyordu sanki. Dokunuşu insanın içine işliyor , anlam veremediğim bir şekilde beni bencilliğe sürükleyerek ondan asla ayrılmamamı söylüyordu. Öpücükleri arasında ikimizde nefessiz kalmıştık ve soluklanmamız gerekiyordu ama sanki dünya birkaç dakika içinde son bulacaktı ve biz hiçbir saniyeyi boşa harcamak istemiyorduk.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zakkum
Teen Fiction- Sana neden zakkum diyorlar? Yamuk sırıtışı beni kendi dünyasının dışına iterken '' fazla safsın'' der gibi haykırıyordu. - Biraz düşün belki anlarsın papatya. Gözlerimi devirip bana taktığı ve duyduğum en anlamsız lakabı inkar eder gibi...