Siyah bir arabanın durduğunu görünce tuttuğum nefesimi içinden Rüzgar'ın inmesiyle dışarı verdim. Koşarak bana doğru geldi ve kollarıyla beni sarıp kendine çekerken o , beni her zaman güvende hissettiren sesiyle '' İyi misin?" diye fısıldadı. Evet anlamında başımı sallarken onun sıcaklığıyla çoktan ısınmıştım. Bir adım geri çekilip bana baktığında azarlayacağını düşündüm ama sesinde daha çok , büyük bir endişe vardı.
'' Neden bana söylemedin?"
" Dedim ya mesajı senin attığını sandım."
" Kötü birşey olabilirdi."
" Evet. Ama mesajı kim attıysa gelmekten vazgeçmiş olmalı."
" Gidelim burdan."
Arabasına doğru yürüyeceğimiz sırada kayaların arkasındaki çalıların çıtırdadığını duydum. Bakışlarımız birleşirken ikimizde burda yalnız olmadığımızın farkındaydık. Karanlıkta belli belirsiz bir silüet ortaya çıkarken uzun zamandır duymadığım tanıdık bir ses kulaklarımı doldurdu.
" Aslında buraya beraber geleceğinizi ummuştum ama sen gelmeyince beklemek zorunda kaldım Rüzgar."
Gözlerimi kısarak bu tanıdık silüete bakarken fısıldadım.
'' Baba?"
İnanamayarak olduğum yerde kalakaldım. Gitmiş olan herkes birer birer geri dönüyordu cidden. Rüzgar beni korumak istercesine kolunu önüme siper etmişti ama karşımdaki kişi babamdı. Beni buraya bu saatte , canımı yakmak için çağırmış olamazdı değil mi? Rüzgar'ın arkasından çıkıp dikkatlice ona baktım. Kaç ay olmuştu? 11.. Belkide bir yıl kadar. Hala onu son gördüğümdeki gibi görünüyordu. Bir yabancı gibi.
Küçükken benim için ifade ettiği herşeyi son bir yılda öğrendiklerim yüzünden kaybetmişti. Kızını seven onunla az da olsa ilgilenen ve onu düşünen bir baba yerine tehlikeli , gizemli ve tanımadığım bir adam oluvermişti. Ve şimdi gecenin bu saatinde beni buraya getirebilmek için onca zahmete girmesinin tek sebebi konuşmak olamazdı. İstediği birşey olmalıydı.
Gülümseyerek birkaç adım ilerimizdeki kayaların üzerine otururken gözlerini üzerimde gezdirdi ve '' Yaşlı babana bir hoşgeldin demeyecek misin?" diye sordu. Hala korkuyla ona bakan gözlerimi fark edince " Yoksa beni özlemedin mi?" diye de ekledi. Ne cevap vermem gerektiğini bilmiyordum. Herkes onun yurt dışına kaçtığını düşünüyordu ama o şimdi burda , karşımdaydı. Ne yapacağımı bilemez bir şekilde dururken bakışlarını Rüzgar'a çevirdi ve gülümsedi. Rüzgar'da benim gibi kaskatı kesilmişti.
" Hayalet görmüş gibi bakmasanıza. Ben ölmedim sadece ortadan kayboldum."
" Neden geri döndün?"
Sesim aciz bir kedi yavrusu gibi çıkmıştı ama bunun bir önemi yoktu. Bakışlarını yerde gezdirirken " Hiç gitmemiştim ki.." diye fısıldadı. Aklım sorularla dolup taşarken tek yapabildiğim " Peki neden şimdi!?" diye bağırmaktı.
" Ben sadece eksik parçaların geri dönmesini bekliyordum."
Gözleriyle Rüzgar'ı işaret ederken birden herşey yerine oturdu. Buraya beni görmek için çağırmamıştı. Ben umrunda bile değildim. O Rüzgar'ı istiyordu. Buraya yalnız değil onunla geleceğimi düşünmüştü ama tek başıma geldiğimde onu aramamı ve buraya çağırmamı beklemişti. Rüzgar'ı görmek, asıl onunla konuşmak istiyordu. İkimizde hiçbirşey söylemeden durunca sessizliği bozarak '' Durum şu ki çok uzun zamandır kaçıyorum ve buna sebep olan bu çocukla biraz konuşmak istedim." dedi. Ardından gülerek " Yoksa çocuklarla mı demeliyim?" diye ekledi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zakkum
Teen Fiction- Sana neden zakkum diyorlar? Yamuk sırıtışı beni kendi dünyasının dışına iterken '' fazla safsın'' der gibi haykırıyordu. - Biraz düşün belki anlarsın papatya. Gözlerimi devirip bana taktığı ve duyduğum en anlamsız lakabı inkar eder gibi...