35

4K 356 95
                                    

"Nasıl bir çok?"

Özgen, bakışlarını etraftan çevirdi ve önündeki boş bardağı daire şeklinde çevirmeye başladı.

"Az çok mu çook çok mu?"

Çağın, onun bu sorusuna güldü. "Çokun azı mı olur?"

"Olmaz mı?"

"Olmaz."

"Olur."

"Peki, olur."

"Olur–" Özgen, onun söylediğini sonradan idrak etti ve güldü. "Haha, çok çabuk yenildin!"

"Bir sarhoşla münakaşaya girecek kadar delirmedim neyse ki." Çağın, onun durumuna karşın içini çekti. "Yanındaki adamlar çok mu yanında yoksa az mı?"

"Yanımda olmamın azı çoku mu olur?" Özgen homurdandı, ancak etrafındaki adamlara baktı ve "Az." Dedi. "Hepsi elinde bir bardak tutuyor... Ah, benim elimdeki bardaktan!"

Özgen, daire şeklinde çevirdiği bardağı eline aldı ve bardağa şaşkınlıkla baktı. "Telefon, şimdi sen konuşuyorsun ya, bu bardak da konuşabilir mi? Kırsam ölür mü?"

"...bir şey kırma ve uslu dur." Çağın, neden orada olmadığını bir an için sorguladı ve Çanakkale gezisinden tekrar nefret duydu. "Elinde bardak tutmayan, düzgün birisi var mı etrafında? Eğer varsa telefonu ona verebilir misin?"

"Bardak tutmayan..." Özgen, elindeki bardağı bıraktı ve ciddi bir şekilde etrafına baktı. Ancak elinde tek bardak tutmayan kişinin kendisi olduğunu görünce afalladı.

"O zaman bardak tutmayan kişiye veriyorum seni." Diye mırıldandı.

Ve telefonu sol eline alıp diğer kulağına dayadı.

Çağın da hareketleri fark etti ve derin bir nefes aldı. "Merhaba, acaba şu anda bulunduğunuz yerin adını bana söyleyebilir misiniz? Arkadaşım çok içti ve şu anda büyük ihtimalle yalnız–"

"Alo, alo?" Özgen, onun söylediklerine şaşırdı. "Arkadaşınız mı? Ama sen bardak tutmayan birisine ver demiştin... Ne zaman arkadaş edindin?"

Çağın: "..."

Bir sarhoştan düzgün bir iş yapmasını beklememeliydi.

"Özgen," Dedi, yavaşça. "Bak, şimdi ne yapıyorsun biliyor musun? Senin dışında bardak tutmayan birisine telefonu veriyorsun ve ben onunla konuşuyorum, tamam mı?"

"Beni sevmiyor musun?" Özgen kaşlarını çattı ve telefonu kulağına daha fazla bastırdı. "Neden sen de beni istemiyorsun? Hani beni seven insanlar vardı? Sen bile beni sevmiyorsan nasıl birisi beni sevebilir ki?"

Mavi gözleri bir an için şaşı bir şekilde masaya baktı. "Biliyor musun?" Diye mırıldandı, yumuşak bir sesle. "Beni küçükken kimse sevmedi."

Çağın, bir an için onun söyledikleriyle dondu. Yavaşça yutkunurken, "Ne?" Diye mırıldandı. "Özgen, bana bunları düzgün bir şekilde, ayıkken anlatabilir misin lütfen–"

"Küçükken iki tane abim vardı, hep ben ve annemi korurdu. Sanırım onlara koruma denirdi..." Özgen kendi kendine mırıldandı ve telefonu tutmadığı eliyle iki sayısını gösterdi, sanki gerçekten de karşıdaki kişi görebiliyormuş gibi. "Adları Yavuz ve Gökay'dı. Bir de komşum var, onun adı da Gökay, biliyor musun? Yine de isminden nefret ettiğim ve aklıma başka şeyler geldiği için, onun yüzüne bile bakamıyorum. Ama o çok iyi birisidir, tek kötü tarafı adı."

Derin bir nefes aldı. Karşı tarafın çoktan sustuğunu fark etmedi.

"Ama onlar kendisini benim abim olarak görmedi." Dedi, acıyla. "Onların iyi olduklarını sanıyordum. Ama değillerdi. Değillerdi işte."

başyapıt ≡ bxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin