144

1K 130 283
                                    

Özgen, Kerem ile konuşmasından sonra çok beklemeden hastaneye girdi tekrardan. Çağın'ın beklediği kata geldiğinde bir anda insanların fazlalaşması ile şaşırsa da, Kerem'in akrabalar hakkındaki söylediklerini hatırlayarak bunların kendi akrabaları olduğunu çıkarabiliyordu. Aralarında altmışlı yaşlarında görünen, beyaz saçlı bir kadın Zara'yı sakinleştirirken bir yandan da yüksek sesle konuşuyordu.

"Kerim her yönden örnek alınacak bir insandı." Diyordu kadın, sesindeki keder açıkça belliydi. "Pusat, bu acı hayatın boyunca geçmeyecek ama zaman geçtikçe bu acıyla yaşamaya alışacaksın. Zara -bir anne olarak ne kadar kötü durumda olduğunu düşünmek bile istemiyorum... Çok zor, cidden zor." Başını yavaşça iki yana salladı, gözlerindeki yaşlar yanaklarından akıp bir yol oluşturdu. "Allah kimseye bu acıyı yaşatmasın." Diye devam etti, titreyen bir sesle. "Biz hep buradayız, sizin acınızı paylaşacağız."

"Sağ olun, sağ olun..." Pusat, boğuk bir sesle mırıldandı. Dudakları titredi. "Bir tek Kerim ve Kerem var zaten, onlar olmazsa nasıl olacak düşünmek bile istemiyorduk. Her zaman ilk biz ölelim, diye düşünüyorduk Zara ile. Ama kim bilebilirdi ki, Allah bizi evlat acısı ile sınayacakmış..."

Özgen, bu sözler sonrasında bir an için yürümesi duraksarken sessiz bir nefes çekti içine. 'Bir tek Kerim ve Kerem' kelimesine neden aklının takıldığını bilmiyordu. Ne bekliyordu, erkek sevgilisini kabul etmeyen büyükanne ve büyükbabasının şu anda kendisini de mi sayması? Ya da bir torunu olduğunu herkese söyleyip daha acılarını bile yaşayamayan insanlar topluluğuna Kerim'in bir kopyası olan kendisini gösterip şoke etmesini mi? 

Aslında, düşünüldüğünde pek de kötü bir fikir değildi.

Yaşlı kadının Pusat'a cevap olarak bir şeyler dediğini duysa bile bu düşünceler ile kendiyle dalga geçtikten sonra umursama gereği duymadı söylenen sözleri. Kenarda, telefonuna bakarken kaşları çatık bir şekilde ayakta duran Çağın'ın yanına gitti yavaşça. Onun karşısında durduğunda, Çağın da anında başını kaldırarak kendisine baktı. Endişeli gözleri, kızarmış gözlerini ve gözyaşlarının arkasında bıraktığı izlere takıldığında bir an bedeni kasıldı; sonra telefonunu cebine koydu, elleri biraz önceki gibi Özgen'in yanaklarını nazikçe sardı ve baş parmağı gözyaşlarının bıraktığı izlerin üzerinden geçti. Bal rengi gözleri endişeyle baktı.

"Amcan sana kötü bir şey söyledi mi?" Diye sordu, sessizce. "Onu umursama, tamam mı? Senin yaşadıklarının tamamını bilmiyor, bu yüzden saçma şeyler söylemesi normal."

"Hayır, kötü bir şey söylemedi..." Özgen, Çağın'ın anında kendisini teselli etmeye çalışmasına karşı çaresizdi. Kalbinde verilmemiş bir nefesin tıkanıklığı varken, genizden konuşmak o an için çok zor geliyordu ancak şu anda konuşmazsa biraz önceki gibi tekrar ağlayabileceğini hissediyordu. Kendisine inançsız bakışlar atan Çağın'a bu yüzden ekstra sabırlıydı: "Cidden, bana bir şey söylemedi. Sadece... bir anda duygu birikimi yaşadım ve ağladım. Büyütülecek bir olay yok yani."

"Buna inanmalı mıyım?" Derken, parmakları nazikçe Özgen'in yanaklarını okşadı. Eğer şu anda kalabalık ve kaotik bir yerde olmasalar, Çağın'ın alnını alnına yaslayacağını hissetti Özgen. Ona sımsıkı sarılacak, dudakları teninde gezinip teselli öpücüğü verecek ve kolları sımsıkı kendisine sarmalanacaktı. Özgen, bunları düşününce bile bu tür bir şeye ne kadar ihtiyacı olduğunu anlayabiliyordu ve bedeni dahi bu düşünceler sonrasında Çağın'a yakınlaşıyor, sanki onun bedeninde kaybolmak ister gibi insanların görüş alanından çıkmaya çalışıyordu.

"İnan." Dedi Özgen, sessizce. Gözlerini yorgunca kapattı, ağladığı için ağrıyan gözleri sanki kendi kalp atımına sahipmiş gibi Özgen'in rahatsız hissetmesine neden oldu. "Ben buna inandım çünkü."

başyapıt ≡ bxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin