145

1K 129 292
                                    

"Daha iyi misin?" Çağın, Özgen'in nefes alış-verişleri biraz düzene oturduğunda yavaşça sordu. Parmağı bel çukuruna tüy kadar hafif dokunuşlar bıraktı. "Üstünü giyin, üşüyeceksin."

Özgen ilk başta ona yanıt vermedi. Gözlerini Çağın'ın tişörtüne sildi fütursuzca. "...yaz ayındayız." Dedi, sonra. Burnu tıkandığı için sesi garip geliyordu. Gülüşü bile boğuktu. "Sence oradan üşüyor gibi mi görünüyorum?"

"İnsanlar ağladıktan sonra üşür ama, değil mi? Baksana, ellerin buz gibi olmuş." Çağın mırıldandı. "Normalde de soğuktu ama bu sefer daha da soğuk."

"Sen ise sıcacıksın..." Derken, ensedeki ellerini daha da sıkılaştırdı Özgen. Ağladığı için gözkapaklarının şiştiğini hissedebiliyordu ve gözünü açmak bile zor geliyordu o an için. Yine de bunu çok umursamadı. Ağladıktan sonra gelen yorgunluk ve rahatlama onu uykulu yaptı. "O yüzden tek yapman gereken bana sarılmak."

"Mm. Sana sarılıyorum." Çağın, onun çocuksu sesi ile eğlendi ve istemsizce güldü. Başını geri çekerek Özgen'e baktı, onun ağlamaktan kızarmış burnunu ve gözlerini gördüğünde çaresiz hissetti.

"Peçete getireyim, bir dakika." Dedi. Özgen onu bırakmak istemese de, burnundan nefes alamadığı için sıkıntılıydı; bu yüzden isteksizce onu onayladı ve ellerini Çağın'dan çekti. Çağın mutfağa giderken, Özgen de pijamanın üstünü giyinerek yatağın üstüne oturdu. Afallamış bir hâlde bir süre oturdu.

Bir dakika sonra Çağın elinde bir kağıt havlu ile geldi ve birkaç parça koparıp Özgen'e verdi. Özgen de çok umursamadan peçeteyi aldı, sesli bir şekilde burnunu sildi. Sonra kirli peçeteleri temiz peçetenin içine koyup sardı, onu komodinin üstüne bıraktı. "Küçükken annem bana hep burnumu silmezsem orada canavarlar büyüyeceğini ve beni eninde sonunda yiyeceğini söylerdi." Diye mırıldandı, sessizce. "O sıralar beş yaşımdaydım ve aşırı korkmuştum, bu yüzden asla unutamıyorum."

Çağın, onun sözlerine karşı iç çekti ve birkaç adım atarak direkt Özgen'in karşısında durdu. İşaret parmağı çenesinin altına yerleşirken Özgen'in başını kaldırıp kendisine bakmasını sağladı. Bedeni eğildi, Özgen tepki veremeden dudaklarını onun dudaklarına bastırdı.

Belki de duygular sadece soyut değil, somuttu da. Çağın, Özgen'in dudaklarının gözyaşları yüzünden tuzlu bir tada sahip olduğunu hissettiğinde, onun hüznünü içinde yaşıyormuş gibi bir ağırlık kapladı bedenini. Dokunuşları Özgen'i incitmekten korkar gibi daha hafif ve yumuşak oldu, parmakları Özgen'in yüzünde dokunuşlar bırakırken her an gidecekmiş gibi bir tavır sergiledi.

Ancak belki de bu ekstra yumuşaklık, Özgen'in kalbini tedirginlikle çarpıttı ve bir dayanak bulma düşüncesi onu ele geçirdi. Çağın'ın öpüşüne karşılık dudakları ihtiyaçla aralandı, yanağında ve çenesinde dolaşan parmakları sertçe kendisine bastırdı. Bir eli Çağın'ı ensesinden tutup kendisine çekerken, bir dizinin yatağa yaslanıp üstüne eğilmesine neden oldu.

"Daha sert öp." Dedi Özgen, dudakları saniyelik bir ayrılma yaşadığında. Nefes nefese kalmış, kızarmış burnu ve gözleri hâlâ aynı şekilde dururken eklenen kızarıklık ile beraber bir tuvalin tamamen boyanması gibi bir ahenk göstermişti. Sesi hâlâ ağlamanın getirisi olan boğukluğu taşırken, çaresizce çıkan sözler sadece o anda onun ne kadar savunmasız olduğunu gösteriyordu.

Şu zamana kadar, Özgen zaten Çağın'a karşı savunmasız olmuştu hep.

Bu bazı insanlar için çok önemli görünmeyebilirdi, ancak Özgen birisine açılmanın ne kadar zor olduğunu biliyordu. Bir şey söylemek istediğinde düğümlenen boğazın, sözleri söyleyemeyen dilin ve karşısındaki kişi bunları duyduktan sonra ne düşünür gerginliğin... Özgen, çocukluğundan beri tanıdığı en yakın arkadaşına bile derdini anlatamamışken gidip Çağın'a anlatması o kadar büyük bir olaydı ki onun için, ilk defa aile meselelerini anlattığında boğazının düğümlenmediğini, hiç bir gerginliğe sahip olmadığını hâlâ hatırlıyordu. Çağın üzerinde bu tür bir etkiye sahipti. Başka hiçbir insanda bulamayacağı bir tür huzur ve güven taşıyordu üzerinde.

başyapıt ≡ bxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin