147

1K 116 415
                                    

İngiltere, Londra.

"Özgen ile konuştun mu, Soren? Nasılmış?"

Vaughan evi çoğu zaman boş olduğu için, bir aile toplantısı oldukça gürültülü ve sıra dışı sayılabilirdi. İki katlı, oldukça geniş aile evinde sadece birkaç çalışan vardı ve onlar da evi düzenlemekten sorumluydu. Bunun dışında, nefes alma sesini duyacağınız kadar terk edilmiş hissettiriyordu.

Soren bu aile toplantılarından bu yüzden nefret ediyordu. İşiyle meşgul olan anne ve babasının, sanki kendisini önemsiyormuş gibi yılda bir yaptıkları toplantıdaki dırdırlarından bıkmıştı. Ona kısıtlı bir özgürlük vermeleri yetmiyormuş gibi, bir de yüz yüze buluştuklarında çok iyi anne ve babaymış gibi davranmaları yüzünü buruşturmasına neden oluyordu.

Tabii, bu ailesinden nefret ettiği anlamına gelmiyordu. İşlerinin ne kadar yoğun olduğunun bilincindeydi ve asla onlardan ilgi görmek için uğraşmamıştı. Yine de, telefonda sert bir ses tonu ile konuşan ikilinin onun yüzünü gördüğünde yumuşak davranması ve ona güzel sözler sarf etmesini iki yüzlü bir davranış olarak düşünüyordu. Öyle ki, bu davranışın ne zamandır bu şekilde olduğunu hatırlayamıyordu bile.

Üç? Ya da dört sene mi? Annesi ve babası ile beraber kaldığı günler sayılıydı, bu yüzden ne zamandır aralarının bu tür bir soğukluğa sahip olduğunu hatırlamıyordu.

Bayan Vaughan, sarı saçlarını arkasında sıkı bir topuz yapmış, eğik gözlerinin yanlara doğru çekilmesine neden olmuştu. Elindeki çatalı küçük bir sesle -ki böyle bir evde bu ses oldukça gürültülü gelmişti- tabağın üstüne bırakırken o gözler Soren'e bakıyor, sorusuna cevap bekliyordu.

"Babası ölen birisi nasılsa, öyle." Diye cevapladı Soren annesini, sonunda. Bayan Vaughan'ın onaylamaz bakışları altında gizlice gözlerini devirdi. "Sence nasıl olabilir, anne? Her gün arıyorum ama bana sadece iyiyim, diyor. Oraya gidemediğim için de kontrol edemiyorum tabii..." Bunu düşündüğünde, sinirle iç çekti. "...Bazı şahısların izin vermemesi yüzünden."

"Hâlâ gençsin, Soren." Babası, Bay Vaughan, Soren'in sözlerine karşı umursamazca konuştu. "Dünyayı tam olarak bilmiyorsun. On dokuz yaşında Türkiye'ye gitmiş olman bile büyük bir sorundu ben ve annen için. Yalnız başına hiçbir şey yapamadığını biliyoruz çünkü."

Soren, babasının sözlerine karşı alayla güldü. "Tek başıma yaşıyorum, baba." Dedi. "Hem de küçüklüğümden beri. Nasıl elimden bir şey gelmez?"

"Yanında senin için çalışan yardımcılar var ama." Bayan Vaughan mırıldandı, dudaklarını mendille silerken asil bir görünüme sahipti. "Ve görgü kurallarını unuttun mu? Ailene karşı sesini yükseltmemen konusunda anlaşmıştık."

"Bana topuklu ayakkabı atan kişi söylüyor bunu." Soren homurdandı, annesinin keskin bakışından ustaca kaçındı.

"Her neyse." Dedi. "Özgen bana tekrar yalnız yaşayacağı ile ilgili bir mesaj attı. Sanırım erkek arkadaşının annesi hastaneden taburcu olmuş ve rahatsızlık vermek istemiyormuş."

"Keşke Özgen gibi düşünceli olabilseydin." Derken iç çekti, Bayan Vaughan. "Çocuk babasını yeni kaybettiği hâlde diğerlerinin rahatlığını düşünüyor. O gerçekten harika."

başyapıt ≡ bxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin