4

10.4K 688 249
                                    

Bundan sonra ikisi de konuşmadılar. Özgen kararlılığını daha bir tonda dile getirdiğinde, Çağın sadece alaylı bir bakış atmakla yetinmiş ve ineceği durak geldiğinde Özgen'e bir daha bakmadan otobüsten inmişti.

Doğrusu bir okul zorbasının işlerini bilmese de diğer okullardan insanları dövdüğü, onlardan harçlık aldığı ve bire karşı beşte hepsini yere serdiği ile ilgili hikâyeler okulda oldukça fazlaydı. Sadece derslere takıntılı inek öğrenci olsanız bile bunları ister istemez duyardınız.

Ve Çağın bu tür söylentilere inanmamayı seçse bile karşısındaki çocuğun sakin bakışları, yavaşça söyledikleri ve gevşek tavrı bunu yapsa bile birkaç gün içinde sıkılacağını açıkça gösteriyordu. Belki de birkaç gün sonra onu bırakır ve eski okul zorbası olmaya devam ederdi.

Çağın bu tür düşüncelerle eve gitti ancak ertesi gün erken saatlerde okula geldiğinde ve kahvaltı etmek için kantine indiğinde, görmeyi en son beklediği şey 'okul zorbası'nın elinde iki simit ve iki çayla onu görmesi ve ona gülümsemesiydi.

"Günaydın sınıf arkadaşı." Dedi Özgen. Saçları uykudan yeni kalkmış gibi dağınıktı ve sesi de boğuk geliyordu. Üstüne gelişigüzel giyilmiş siyah, üstünde beyaz çizgiler olan t-shirt tam düzeltilmemişti ve açıkta kalan çökük köprücük kemiği oldukça belirgindi. Çağın, Özgen'in ten renginin bu kadar beyaz olmasının bilime aykırı olduğunu düşünerek elindekilere odaklandı.

"Bunlar ne?"

"Ah, derslerden beynin mi sulandı?" Özgen dilini tıklattı. "Fazla ders çalışmak da insanı salaklaştırabiliyor, anlayabiliyorum. Ancak merak etme, ders çalışmazsan da salak oluyorsun, yalnız değilsin."

Çağın, Özgen'in saçma konuşmasına dikkat etmeyerek bir açıklama beklediği duruşunu korudu. Özgen de sonunda pes ederek simitlerden ve çaylardan birini Çağın'ın eline koydu.

"Sınıf arkadaşı, sana dün söylediklerim konusunda ciddiydim. Bu yüzden bugün sabah beşte kalktım biliyor musun? Okula asla zamanında gelmediğim için zamanı bilmiyordum ve okula geldiğimde kapıların hâlâ kilitli olduğunu gördüm! Bir saat soğuğun altında bekledikten sonra sağ olsun görevli teyze geldi ve kapıları açtı. Ancak benim dilenci olduğumu düşündüğü için birkaç bozukluk verdi ve eğer acıkırsam ona söylememi, yemek vereceğini söyledi."

Özgen, karşısında şaşırarak durmuş Çağın'ı umursamadan konuşmaya devam etti.

"Hayır, bu yakışıklı yüze karşı nasıl dilenci olduğumu söyleyebilir? Ayakkabılarım Nike ve giysilerim de Mavi'den falan - tam hatırlamıyorum nereden aldığımı ama sen anladın. Eğer böyle bir dilenci olsaydı kim ona bozukluk verirdi, aksine ondan para isterlerdi!"

Çağın, en sonunda kendine geldiğinde, avuç içini ısıtan çaydan bakışlarını çekti ve Özgen'e salakmış gibi baktı.

"Okulun giriş saatlerini bile bilmiyor musun?"

"Bazen okul kavramını unutuyorum."

"Saat sekiz'de dersler başlıyor." Diye yanıtladı Çağın, iç çekerek. "Beşte kalkmana gerek yoktu."

"Evet, biliyorum." Özgen kafasını kaşıdı. "Her neyse, zaten pek uyuyamamıştım, bu yüzden beşte kalkmak pek de zor olmadı."

Simitinden bir ısırık aldı ve plastik masalardan bir sandalye çekip otururken çayı masanın üzerine koydu. "Şekerli içip içmediğini bilmiyorum, bu yüzden elindeki çay sade. Şeker istiyorsan gidip kendin almalısın. Tch, eğer birisi bana böyle bir jestle gelseydi sevinçten kudururdum ama sen hâlâ sakin sakin bir beyefendi gibi oturuyorsun."

başyapıt ≡ bxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin