135

1.3K 151 413
                                    

[MIIA, dynasty.]

Kerim'in yattığı hastaneyi öğrendiğinde, Özgen daha fazla bu evde kalmak istemedi. Çağın ile beraber Kerem ile vedalaştı ve ikisi de hızla aşağı indiler. Şanslarına, artık salonda Pusat Göksel yoktu ve Zara Hallingsworth'ın masaj zamanı da bitmemiş gibi görünüyordu. İkisi bir engelle karşılaşmadan Göksel ailesinin evinden ayrıldılar.

Yine de Özgen, Çağın'ın son konuşmalardan sonra dalgın göründüğünü açıkça görebiliyordu ve onun ne hakkında endişelendiğini de anlayabiliyordu. Kerem'in odasından beri tuttuğu elini yavaşça kendi montunun cebine koydu. Çağın'ın dalgın bakışlarını kendi üstüne çektiğinde hafifçe tebessüm etti, mavi gözleri evdeki sert duruşa karşın yumuşaklık gösterdi.

"Çok fazla düşünme." Diye mırıldandı, usulca. "Amcamın sana bir kötülüğünün dokunacağını sanmıyorum. Onu hâlâ sevmiyorum ama... Bence bize karşı bir zararı yok." Duraksadı, kafasında kurduğu cümleleri tam olarak yansıtamadığını hissetti. "Yani, aileme oldukça büyük bir zararı olmuştu ve bu konuda onu affedemem. Ama şu anda kendi çapında bir şeyler yapmaya çalışıyor. Bence o da kendi çapında biraz acınası."

"...sorun o değil. Eğer o bize zarar verecek olsaydı, yanına gitme zahmetine girmezdin sen zaten, bunu görebiliyorum." Çağın, onun açıklaması karşısında çaresizce gülümsedi. Bir elinin Özgen'in montunun cebinde olması ile ister istemez ona daha çok yaklaşmıştı. Burnu, Özgen'in şampuanına ait o ferah kokuyu soğuk rüzgârın taşıması ile net bir şekilde alabiliyordu. "Sadece bana bu kadar güvenmesi beni şaşırttı. Sonuçta, onunla birkaç kelime konuşmuşluğum bile yok. Her konuştuğumda ona karşı çıktım. Benden hoşnutsuz olmalıydı."

"Seni sevmeyen ölsün." Özgen, Çağın'ın söylediklerini duyduğunda homurdandı. Bu konuda oldukça kesin olduğu belliydi. "Hem sen benim erkek arkadaşımsın, bu güvenmesi için yeterli değil mi? Benim seçeceğim bir erkek arkadaş asla kötü birisi olamaz."

Çağın, bu sözlere karşı kısık sesle güldü. "Ya?" Diye mırıldandı. "Marketten karpuz seçer gibi seçtin beni yani, öyle mi?"

"...hayır, ne alâkası var?" Özgen homurdandı. Çağın'ın ona başını eğmiş, eğlenerek baktığını gördüğünde dudaklarını büzdü. Hâlâ onunla gereken yakınlığa sahip olmadığını hissederek vücudunu biraz daha yana kaydırdı, omuzları onun omuzlarına değerken mırıldandı. "Sadece gözlerim, seni ilk gördüğü anda anlamıştı kötü birisi olmadığını. Sonrasında da artık gözlerim ile değil, kalbimle bakmaya başlamıştım sana. Bedenim de, ruhum da anlamıştı böylece seni."

Çağın: "..."

Bu tür bir iltifatı beklemediği için adımları bir an için sendeledi. Kulakları yavaşça kızarmaya başlarken bakışları Özgen hariç her yere baktı.

"H-her neyse," Diye kekeledi. "Bence hâlâ anlamadığım bazı şeyler var. Umarım altından kötü şeyler çıkmaz... bizi kullanmak gibi falan."

Özgen, onun utanan ifadesini gördüğünde, bankta oturdukları zamanın intikamını aldığını hissederek tatmin oldu. Onun sözlerine karşılık, "Eğer öyle bir şey olursa," Dedi. "Tüm mal varlığını alıp kaçarız. O zamana kadar yaşlı amcalar gibi olur zaten, nereden anlayıp da tepki verecek?"

Çağın, onun sözlerine karşı sadece sitemkâr bir bakış attı ve Özgen'in de kendisi gibi biraz dalgın olduğunu fark ettiğinde yana doğru bir adım atarak onun ilerlemesini durdurdu. Önüne geçerken diğer elini de Özgen'in montunun cebine soktu. Yarım adımla birlikte, bu tenha sayılan alanda Özgen'e tamamen yaklaştı.

"Hemen hastaneye gidecek misin?" Diye sordu, sessizce. Özgen'in değişen yüz ifadesi ile, bunu düşündüğü tahmini aklında kesinleşti. Sesli bir nefes verdi dışarıya. "Eğer çok endişeleniyorsan şimdi gidelim. Ama bugün her şey üst üste gelmiş olmaz mı? Çok yorulursun."

başyapıt ≡ bxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin