134

1.1K 142 412
                                    

Özgen, Çağın ile öğleden sonra bir olana kadar bankta oturdu. Sonunda ikisi de oturdukları yerde bedenlerinin uyuştuğunu hissettiğinde banktan kalktılar ve Özgen, Çağın'ın elini bu sefer bir izin istemeden tuttu. Onun şaşkın bakışlarına karşı ise sadece, "Bugün çok üzgünüm." Diyerek yanıt verdi. "Bana yara bandı olman lazım."

Çağın, onun sözlerine karşı bir şey demedi. Sadece başını alayla iki yana sallarken tutmasına izin verdi. Onunla bir süre boğaz kenarında yürüdükten sonra, Özgen'in isteği ile bir taksiye bindiler ve Göksel ailesinin kaldığı yere doğru gittiler. Çağın, bu tür zengin bir ortama önceden girdiği için pek bir şey bilmiyordu, ancak dışarıdan gören birisi bile Göksel ailesinin oldukça zengin olduğunu bilirdi.

Aslında Özgen, bu aileye geldiğinde ne yapması gerektiğini tam olarak bilmiyordu. Ne diyecek, onlara karşı nasıl bir savunma yapacaktı? Görmekten nefret ettiği, ona hep bu son buluşmamız, dediği babasının yerini mi söyletecekti amcasına zorla? Ya da büyükanne ve büyükbabasına, zaten oldukça yaşlı olan amcasını eve kapatmanın aptallığı hakkında bir ders mi verecekti?

Özgen, konu babasıyla ilgili olduğunda çoğu sözünü tutamadığını çoktan fark etmişti. İçindeki küçük sevgi bu konuda o kadar ısrarcıydı ki, kalbinin dörtte üçünü kaplayan nefret silsilesini bile boş verdiriyordu ona. Bu onun hem kendisi hakkında utanmasını hem de yüzsüz olduğunu hissetmesini sağlıyordu.

Ancak bunu dikkatli bir şekilde düşünecek zamanı yoktu. Sadece içinden geleni yapmıştı ve şimdi ikisi de kapının önünde duruyordu. Özgen, Çağın'ın elini daha sıkı tutarken, bir eli kapı zili üzerinde, "Büyükannem İngiliz." Dedi, yavaşça. "Büyükbabam ise şu mafya dizilerindeki gibi. O yüzden çok şaşırma, tamam mı?"

"...sizin aileniz bir Amerikan dizi uyarlaması gibi zaten." Çağın, nefesinin altından mırıldanırken başını Özgen'e hafifçe salladı. Belli ki Özgen'in ona küçük anlatışları bile üzerinde bir etki bırakmıştı. Özgen'in sözlerine çok fazla şaşırmadığını hissetti.

"O kadar da değil," Özgen, onun benzetmesi ile bir an gülmek ile ağlamak arasında kaldı. Çağın'a çaresiz bir bakış attı, zile sonunda basarken, "Ama yakışıklılık ve güzellik bakımından olabilir, evet." Diye devam etti sözüne.

Kapı yavaşça açıldığında Özgen, geçen sefer geldiğinde kapıyı açan ile aynı kadın olduğunu görerek bir an duraksadı. Kadın da onun gelmesini beklemiyor gibiydi, ağzı açık bir şekilde birkaç saniye ona baktı, sonra yanında başka birisinin varlığını fark etmiş gibi birbirine sarılı ellere kaydı bakışları. Sonunda Çağın'ın yüzünde durduğunda, gözleri şok edici bir olayın şahidi olmuş gibi kalakaldı Çağın'ın yüzünde. Belki de erkek arkadaşım olduğunu evdeki herkes biliyor, diye düşündü Özgen, onun bakışlarını gördüğünde. Yine de, Çağın'a bir kişinin böyle bakması onu rahatsız etti. Boğazını temizlerken, çıkan sesle kadının tekrar kendisine dönmesini sağladı. "Amcam ile konuşacağım." Dedi, net bir ses tonu ile. Sanki biraz önce Çağın ile konuşurken yumuşamamış, sesi incelmemiş veya üzüntüden ağlamaya yakınlaşmamıştı. Duruşu dik, sesi net iken zengin bir ailenin asil çocuğuna benziyordu.

Bu, aylarını verdiği tiyatro kulübünün de bir etkisiydi. Ağlayan karakterin bir anda gülmesi veya umutsuzluk içinde yüzerken bir umut ışığı bulan kişinin güçsüz hâlinden sıyrılması olabilirdi; duygular o kadar değişken ve zordu ki, bunu çoğu kişi yapamazdı.

Belki Özgen dersler konusunda iyi değildi. İnsanlık bakımından da sadece işine gelen kişilere iyi davranıyor olabilirdi -yine de, Tanrı ona insanların duygularını anında tanıyabilme ve istediği duyguya hiç zorlanmadan girebilme yeteneği bahşetmişti. İnsana baktığı bir bakış onun o anki duygularını açığa çıkarırken, o kişiyi yavaşça tanıdıkça kişiliğini oldukça iyi anlayabiliyor ve ona göre hareketlerini düzenleyebiliyordu. Tabii, şu ana kadar bu tür bir insanla karşılaşmadığı için sadece kendisi gibi davranmıştı hep, ki Özgen bu tür bir durumu daha çok seviyordu.

başyapıt ≡ bxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin