Çağın, Özgen'i ilk gördüğünde görünüşünden etkilendiğini rahatça söyleyebilirdi.
Bu insanların kendi içgüdüsel tepkisiydi. Gözünüze hoş gelen birisine daha çok bakmak ister, hoş gelmeyen insanlardan sakınırdınız bakışları. Kendi beğendiğiniz şartlara uyan bir insanla karşılaştığınızda ise kalbiniz ister istemez daha hızlı atar, beyniniz çoktan senaryolar kurmaya başlamışken dışarıya karşı hâlâ o sakin tavrı göstermeye çalışırdınız.
Bu Özgen'i gördüğü an için de geçerliydi. Kim olduğunu, nasıl bir kişiliğe ev sahipliği yaptığını bilmese de görünüşü bile onun kalbini çarptırmaya yetmiş; uzun zamandır bilmesine rağmen gerçek hayatta ilk kez cinsel yönelimini bu şekilde açığa çıkartan birisiyle karşılaşmasının heyecanını serpiştirmişti üstüne. Öyle ki, bir an için dışarıya garip bir tepki verip vermediğini bile hatırlayamamıştı o an.
Özgen çok yakışıklıydı. Çok güzeldi.
Dolgun dudakları, mavi renk, hafif yukarı doğru çekik çift göz kapaklı gözleri, kalkık burnu ve sert yüz hatlarını tamamlayan narin görünüşü... Eğer üstünde asilik taşıyan kıyafetleri, siyah ve gri tonlarındaki yüzükleri ve kulaklarındaki bir sürü küpe olmasaydı, herkes gibi okul üniforması giyseydi, onun şımartılmış bir ikinci nesil zengin çocuk olduğunu düşünebilirdi herkes. Korunması gereken bir mücevher, herkesin bakıp da ellemeye kıyamadığı...
Ancak belki de bu vurdumduymaz, asi ve başkaldıran özellikleri onun dikkatini daha çok çekmişti. Yıllardır ailesinin sözünden çıkmadığı, hayatı tamamen derslerle çevrili vaziyetteyken bu tür bir asiliğe kapılmak istediğini de bu şekilde fark etmişti.
Özgen'i gördüğünde özgürlüğü hissediyordu ve kendisi de bu şekilde olmak istiyordu.
Yine de, hayat çoğu zaman göründüğü gibi değildi ve Özgen'in çok iyi bir aileye sahip olduğu düşüncesi, onun evine gittiğinde tamamen parçalara ayrılmış, yerini hayatın acı gerçekliği almıştı. Özgen o ulaşılmaz, tamamen özgür birisi değildi. Aksine, kendisinden daha çok prangalara vurulmuşken kendisi gibi kaderini kabullenmiyor, bu durumdan çıkmak için elinden geleni yapıyordu.
Zaten bundan sonra Çağın, bir batağa battığını daha çok hissetti.
Eğer Özgen'i ilk gördüğünde hoşuna gittiyse ve onu ara sıra düşünüyorsa, onunla yakınlaştıktan sonra bu durum daha da sık olmaya başlamış ve kişiliğini daha çok tanıdığında geri dönülemez bir yola giriş yapmıştı.
Bunu ilk anladığında, Çanakkale gezisine gitmeden ve sarhoş olmadan önce bir gece rüyasında, Özgen'i o utanmaz rüyalardan birisine alet etmişti ve bir süre kendisine gelememişti.
Ama şimdi o günler çok geride kalmış gibi hissediyordu. İyisiyle kötüsüyle her gününü beraber geçirdiği ve asla sıkılmadığı bu küçük şeytan ile on ay boyunca beraberdi ve bir an bile durup kararından pişman olmamıştı. O kadar güzel bir duyguydu ki bu, eğer önceden kendisini kısıtlıyorsa, şimdi kanatlarını tamamen açmış ve diğer insanların ne dediğini umursamadan özgürlüğüne adım adım gitmeye başlamıştı.
Özgen ona bu özgürlüğü bahşeden kişiydi.
"Yoruldun mu?" Çağın, Özgen'in boynunu öperken mırıldandı. Bir eli Özgen'in aleti üstünde hareket ederken, ikisinin de kalçaları ritmik bir şekilde ileri geri gidiyordu ve ara sıra Özgen'in inlemeleri kulağını dolduruyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
başyapıt ≡ bxb
NouvellesOkul zorbası olarak bilinen Özgen, öğretmenler tarafından kötü örnek olarak kullanılan çocuktu: Notları hiçbir zaman yüksek değildi, dersten kaçardı, kaçmadığı zaman derslerde uyurdu ve öğretmenlerin dediklerini pek takmazdı. Diğer okullardan öğrenc...