151

1K 112 280
                                    

O günkü buluşmadan birkaç gün sonra, Özgen İngiltere'ye gitmek için hazırlandı ve Kerem ile geleceğine dair bir konuşmadan sonra daha fazla kelam etmedi. Çağın, onun hazırlanışını görüntülü arama aracılığı ile izlerken, oldukça somurtkan görünüyordu ancak aksi bir söz söylemedi, sadece iç çekme oranı olağanüstü bir şekilde arttı.

"Gittikten sonra geri gelecek misin?" Çağın sordu, elini yanağına yaslamışken telefona bakmak için oturduğu yerde eğilmişti, siyah saçları alnını kaplıyor ve bal rengi gözleri de yorgunlukla bakıyordu ekrana. Nur'un yeni işletme açma girişimleri beklediğinden daha zor ve zaman alıcı bir şey olduğu için, bir sürü evrak ve onay durumu ile karşı karşıyaydılar, bu yüzden Çağın ister istemez onlara kafa yorarken bitap düşüyordu. "Benim İngiltere'ye gitmem için iki hafta daha var. Doğum gününü kaçırmış oluyorum."

"O zaman ben Soren ile pastamı yerken sen de telefondan izlersin." Özgen umursamaz bir şekilde konuştu, dudakları alayla kıvrıldı. "Ama istersen başka bir şeyi de izlemene izin verebilirim~"

Çağın: "..."

Gerek yok, teşekkürler.

İç çekti, kaçıncı olduğunu ikisi de bir süredir saymayı bırakmıştı, bakışları çaresizce Özgen'in hareket eden ve bavula eşyalarını koyan vücuduna döndü. "Kendini çok yorma." Diye tembihledi. "Soren seninle gezmek isteyip duracaktır büyük ihtimalle, onu çok umursama."

"...çocukluk arkadaşımı benden iyi tanıdığın hakkında şüphelerim var." Derken gözlerini kıstı Özgen, bakışları telefon ekranındaki Çağın'a çevrildi. "Doğruyu söyle, ikiniz benden habersiz konuşuyorsunuz, değil mi? Görünen nefretin altında aslında bir dostluk var!"

"...saçmalamaya başladın yine."

"Niye? Bence ikiniz de çok iyi insanlarsınız, eminim iyi anlaşırsınız."

"İmkansız." Çağın, Soren hakkında daha fazla konuşmak istemeyerek konuyu kısaca bitirdi. Yüzündeki hafif buruşukluk kaybolma belirtisi göstermedi. "Hem neden şimdi Soren'i konuşuyoruz? Ben senin hakkında konuşmak istiyorum."

"Bunu her gün yapmıyor muyuz zaten?"

"Bana hâlâ çok az konuşmuşuz gibi geliyor."

"Şirin." Özgen, Çağın'ın sözlerine karşı gülümserken burnunu kırıştırdı. "Ben de senin hakkında konuşmak istiyorum ama sen benim hakkımda sorular sorup duruyorsun. Ne yapacağız şimdi?"

"Bana kalırsa buraya gelip benimle kalacaksın," Diye mırıldandı Çağın, sessizce. Özgen'in bakışlarını gördüğünde daha çok somurttu. "...ama sen bunu istemiyorsun."

"Dediğim gibi, Nur abla ile tek başına kalman senin için daha iyi. Aranızdaki ilişkiyi iyileştirmeniz lazım." Derken Çağın'dan ne ara aldığını bilmediği bir sweatshirtü de bavulun içine koydu, Özgen. Çağın'a yan gözle baktığında, onun sweatshirtü fark etmemiş gibi göründüğünü görerek rahat bir nefes aldı. "Ve arkadaşlarım benimle buluşmak istiyor. Hâlâ Johnny'i tam olarak teselli edemedim -çocuk depresyon yüzünden tüm kıllarını aldırdı! Ve Bayan Vaughan, yani Soren'in annesi de benden birkaç şey istiyor. Onları reddedemem..." Boynunu kıtlattı. "Artı olarak, Bay Vinn ile de görüşmem lazım. Üniversitem belli olsa da oraya gidip birkaç kayıt işlemini halletmem lazım. Resim yarışmaları da var daha..."

"Yalnız ömür bitti bu şekilde." Çağın, Özgen'in dolu dolu olan programını dinlerken bir baş ağrısı hissetti. "Bana ne zaman zaman ayıracaksın bunlar arasında?"

"Her zaman? Şimdi bile senin için zaman ayırıyorum." Özgen, Çağın'ın sorusuna karşı şaşırdı ve durumun komik olduğunu hissetti. Çağın, insanlara yapışmayı sevmekle kalmıyor, bir de ilgi istiyordu. Kimse onun bu yüzüyle tam bir çocuk olduğunu düşünemezdi.

başyapıt ≡ bxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin