108

1.3K 172 172
                                    

Çağın'ın yaz kursu başladığında Özgen gerçekten de boşta kalmıştı.

Sadece Çağın da değil, sınıfta sondan ikinci sırayı kimseye kaptırmayan Taha bile aklı başına gelerek derslere gömülmüş, Özgen'e yazdığı mesajların sıklığı azalmış ve bir dershaneye kaydolarak zamanının çoğunu derslerle geçirmişti. Ceyhun, boş zamanlarını anime izleyerek değerlendiriyordu ve arkadaşlarıyla konuşmayı unutuyordu. Helin ise kendini Türkçe ile bir odaya kapatmış, netlerini iyileştirmeye çalışırken soyutlamıştı dünyadan.

Hiç ders çalışmayan Özgen ise kendi başına kalakalmıştı.

Bu yabancı olduğu bir duygu değildi. Aksine, iki sene boyunca her gün bir evde tıkılı kalırken yaşadığı yalnızlığa kıyasla daha çok katlanılabilirdi zira bu sefer yanında başka insanlar olduğunu, oldukça iyi bir sevgiliyle birlikte olduğunu biliyordu. Yine de insanlar bir kere güzelliği tattıklarında, eski kötü günlerini anımsatan o anları yaşamak istemezdi. Özgen, sırf bu yüzden evde tıkılı kaldığında sadece anime izliyor, boş olduğu vakitlerde ise ya resim yapıyor ya da tiyatro salonuna gidip oradaki insanlarla alıştırmalar yapıyordu.

Bunun dışında, İstanbul'un çoğu yerini de gezme şansına sahip olmuştu.

Yine de, Temmuz ayı olup da resim yarışmasının açıklanacağı gün gelene kadar bu sıkıcı rutin devam etmişti.

Özgen, Çağın'ı dershanesine kadar yanında yürüdükten sonra kahvaltı yapmak için bir kafeye oturmuş, elinde telefon ile beraber uykulu bir şekilde ekrana bakıyordu. Saat daha sabah dokuza yaklaşırken, yabancı tanıdıklarından kimse kalkıp da mesaj atacak kadar delirmemişti.

Yine de, onu arayacak kadar deli bir arkadaşa sahipti.

Ekranda bir anda beliren 'Soren' yazısı ile şaşırırken, sipariş ettiği bir çikolatalı, bir vişneli Berliner de aynı zamanda önüne konulmuştu. "Bu da sütlü çayınız," Dedi, garson güler yüzle. Diğer elindeki sütlü çayı Özgen'in önüne koyduktan sonra aynı gülümseme ile ayrıldı.

"Tch." Dedi Özgen, güler yüzlü garsona baktığında hoşnutsuz oldu. O garson aurasının bu kişide olmadığını hissetti, belli ki çok uzun süre garson olarak kalmayacaktı.

Sonra hâlâ çalan telefona baktı, gelen aramayı kabul ederek kulaklıklarını taktı ve önündeki Berlinerden bir ısırık almadan önce mırıldandı: "Ne oldu?"

"Sana da günaydın, aptal." Soren boğuk bir sesle homurdandı, belli ki kalkalı uzun zaman olmamıştı. "Yarışma sonuçlarının bu gece açıklanacağını unuttun mu? Ne bu rahatlık?"

"Ah." Özgen gerçekten de unutmuştu, ancak çok fazla umursamadı. "Söylediğine göre sen bakmış olmalısın. Birinciyim, değil mi?"

"..." Soren bir an sessiz kaldı, sonra yüksek sesle kahkaha attı ve "Evet!" Dedi, neşeyle. "Birinci olmuşsun! Birincinin olduğu yerde koskocaman 'Ö.G' yazıyor! Hâlâ neden tam adını kullanmadığını anlamasam da, tek senin Ö harfine sahip olduğu göz önüne alındığında fark etmek zor değil!"

"Hmm, öyle mi?" Diye mırıldandı Özgen, sütlü çaydan bir yudum alırken midesinin dolduğunu hissederek zevkle gözlerini kıstı. "Keşke takma ad kullansaydım o zaman."

"Ne kullanacaktın?" Soren, aklına bir şey gelmiş gibi güldü. "Küçükken birbirimize seslendiğimiz adı falan mı?"

"Yani, Lugh kötü bir takma ad değil, aslında." Özgen mırıldandı. "Sonuçta bir Tanrı'nın adı, oldukça hoş duruyor."

başyapıt ≡ bxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin