Kerim ile konuştukları gün uzaklarda kalmaya başladığında, on ikinci sınıfın birinci dönemi çoktan bitmişti ve öğrenciler dönem sonu karnesini almak için okula gitmişti.
Çağın, dönem sonu birincisi olarak seçildiğinde artık kimse şaşırmıyordu. Sadece okul sıralamasında değişen ikinci ve üçüncülük onları meraklandırıyordu. Sonuçta, bu dönem çoğu kişi canını dişine takarak çalışmıştı ve emeklerinin karşılığını küçük bir alanda dahi almak istiyordu.
Özgen de bu sefer karnesini almak için okula gelmek zorunda kalmıştı. Normalde gelmezdi ve bunu çok umursamazdı, ancak Ahu öğretmenin onun hakkındaki ilgili sözlerinden sonra nezaketen bile olsa gitme gereksinimi duymuştu. Depresif dönemi de okulun kapanış zamanında bittiği için, artık insanlar tarafından garip gözlerle bakılıp bir derdi olup olmadığı sorulmuyordu -sadece onun eski hâline dönmüş gibi görünmesiyle beraber bu kötü hâllerini unutup anı yaşıyorlar ve onunla eğleniyorlardı.
Tabii, Özgen'in rahatça eğlenebilmesi söz konusu dahi değildi. Yine de, eskisi gibi yüz asmak yerine onların söylediklerine gülümseyebiliyor ve ortamda absürt bir duruş sergilemiyordu.
Her neyse, sonuç olarak Özgen, o gün Çağın birincilik ödülü olan sahte bir madalya kazandığında, bir sürü fotoğraf çekti ve hepsini Soner'e yollayarak küçük bir işbirliğine girişti. Soner, kendi karnesini de göndermesimi istese dahi Özgen bu mesajı görmemiş gibi yaptı, hiçbir şey alamadan boş bir karneyi atmak istemedi. Sonuçta, Çağın'ın yanında karnesi sadece bir çocuk şakası gibi kalıyordu.
Karne gününden sonra ise sömestr tatili başlamıştı ve Çağın hiç müsait değildi. Dershaneleri, tatil olduğu için onları kamp denen bir sisteme sokmuş, sabahtan akşama kadar dershanede olmalarına neden olmuştu. Özgen, yazdan buna alıştığı için çok laf etmese de, Çağın'ın yanında olmaması kendisini kötü hissettiriyordu ve düşüncelere dalmasına neden oluyordu.
Kerim ile konuştukları günden sonra onun hakkında hiçbir şeyi Kerem'e sormamıştı. Bu ilk başlarda kendisini rahatsız hissettirse de, artık senin onunla işin bitti, düşüncesi yüzünden yavaş yavaş kafaya takmamaya ve onu umursamamaya başlamıştı. Bu hemen olacak bir durum değildi ne yazık ki, Özgen hâlâ geceleri bir kabustan uyanıyor ve bu sefer reddetmeden Çağın'ın kolları arasına girerek bu kabusu unutmak için uğraşıyordu. Tanrı bilir, normal hayatta eskisi gibi davranmaya başlaması için ilk başlarda oyunculuğuna güvenmek zorunda kalmıştı.
"Çağın gitti mi?" Soner, daha yeni uyanmış bir şekilde kalktığında, oturma odasında oturan ve elindeki telefon ile oynayan Özgen'i görerek sordu. Eliyle gözünü ovuşturdu. "Beni uyandırsaydınız keşke."
"Ah, günaydın Soner abi." Özgen, onun sesi ile başını telefondan tembelce kaldırdı. Başını salladı. "Yarım saat önce gitti. Ben de onunla gidecektim ama uyumamı söyleyerek beni burada bıraktı." Dudaklarını birbirine bastırıp omuz silkti. "Uyuyamadım sonra, orası ayrı mesele."
Soner, onun sözlerine karşı başını salladı. "O zaman bize kahvaltı hazırlayayım," Dedi. "İstediğin bir şey var mı?"
Özgen, bir an için yok, demek istedi. Ancak Soner ile yaklaşık beş aydır aynı evdelerdi ve aralarında bir mesafe duygusu olsa da, bu tür durumları atlatacak seviyeye gelmişlerdi. Bu yüzden, "Menemen güzel olurdu aslında." Derken gözlerinin parladığını fark etmedi.
"Soğanlı?" Soner, tek gözünü kırparken işaret parmağını doğrulttu. "Ve acılı?"
"Kesinlikle." Diyerek onayladı Özgen, anında. Başparmağını Soner'e doğru kaldırdı. "Hepsini içine koy, kaptan!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
başyapıt ≡ bxb
Short StoryOkul zorbası olarak bilinen Özgen, öğretmenler tarafından kötü örnek olarak kullanılan çocuktu: Notları hiçbir zaman yüksek değildi, dersten kaçardı, kaçmadığı zaman derslerde uyurdu ve öğretmenlerin dediklerini pek takmazdı. Diğer okullardan öğrenc...