68

2K 236 191
                                    

İkisi Hastaneden çıktıklarında çoktan yağmur yağmaya başlamıştı.

Çağın aceleyle şemsiyeyi açtı, hâlâ depresif olan Özgen'i kendisine doğru çekti ve sağanak yağmurdan etrafı görmeye çalışarak gözlerini kıstı.

"Görünürde bir taksi yok sanırım." Dedi, normal tutmaya çalıştığı sesiyle. Yine de Özgen'i tutan eli zaman zaman sıkılaşıyor zaman zaman gevşiyordu, gözlerinin kenarı hâlâ kızarıklığını koruyordu.

Normal bir anda olsaydı, Özgen onun bu hâlini görmeye dayanamaz ve iyi olduğunu söyler, kesinlikle endişelenmemesini ve bunların da gelip geçici şeyler olacağını mırıldanırdı dudaklarına karşı.

Ancak şu durumda Çağın'a dikkat edecek hâli yoktu.

Belki geçen üç senede bu durumunu pek düşünmemişti. Gece uyuyabildiği nadir vakitlerde kabuslar görüyor, sabahları ara sıra halüsinasyonlarla çıldırdığını hissediyor ve sonra eve hiçbir şey olmamış gibi gülerek dönebiliyordu. Yine de geceleri zorla uyumak için uyku hapına ihtiyaç duyuyordu; yorgun bedenini yorgun ruhuyla ilişkilendirerek pek fazla düşünmüyordu ve bu hâlsizliğin hep evde kalmış olmasından kaynaklı olduğunu düşünüyordu.

Şu anda bazı şeylerin düşündüğünden daha farklı olduğunu kavrayabiliyordu.

Bununla birlikte, Özgen bu kavrama dışında kendisi hakkında düşünecek hâle bile sahip değildi, eliyle şakağını ovalarken gözlerini kapattı ve Çağın'ın onu yönlendirmesine izin verdi.

Çağın bir taksi göremediği için telefonunu çıkarmak istedi ancak bir eli Özgen'in belinde, bir eli şemsiyeyi tutarken bu işi başaramadı. Bu yüzden şemsiyeyi Özgen'e doğru eğdi ve kendisi yağmurda tamamen ıslanırken şemsiyenin Özgen'i korumasını sağladı. Telefonu sonunda çıkardığında siyah saçları çoktan alnına yapışmış, her zamanki tekdüzeliğinden çıkarak ona ayrı bir hava katmıştı.

Biraz zavallı görünüyordu.

Ancak Çağın'ın şanssızlığı bununla bitmeyecek gibiydi: telefonuna bakarken hızla geçen birisi ona çarptı ve zaten zorla tuttuğu telefon elinden kaydı, anında yere düştü ve yağmurun arasında açık ekran bir anda karardı.

Çağın bir küfür mırıldanmaktan kendisini alamadı.

"Özgen." Dedi, başını Özgen'e çevirirken. "Ben telefonu alırken şemsiyeyi tut, olur mu?"

Özgen, onun ne yaptığını tam olarak anlamasa da başını salladı ve şemsiyeyi gevşekçe tuttu, mavi gözleri yağmurda ıslanmış bir hâlde telefonu alan Çağın'a baktı.

Bir an için mavi gözlerindeki ifadesizlik titreşti.

"Bozuldu..." Çağın, biraz eski model telefonun yağmurla beraber anında siyah ekran vermesine şaşırmadı ve sadece içini çekti. "Telefonunu verir misin Özgen?"

Özgen onu ikiletmedi, cebinden telefonunu çıkardı ve Çağın'a verdi. Çağın, onun anında vermesine karşı çaresizdi ve "Kilidini açmalısın ilk önce." Dedi.

"Oh." Özgen gözlerini kırpıştırdı tembelce, hayattan bıkmış durumu devam etti. "Şifrem 123456."

Çağın: "..."

İçini çekip telefonun kilidini açabildi sadece.

Bu sefer çabucak Özgen'in her zaman aradığı taksiciyi rehberde buldu ve aradı, ona yerlerini söyledikten sonra telefonu geri verirken Özgen'de uzak durdu. "Şu anda ıslağım." Dedi. "Sen şemsiyeyi sadece kendin için tut, ben böyle daha iyiyim."

Özgen, Çağın'ın yağmurda kulaklarına dolan sesiyle başını kaldırdı ve düşen her bir yağmur tanesinin Çağın'ın yüzüne, saçlarına, omuzlarına ve tüm vücuduna düştüğünü gördü. Mavi gözleri suçlulukla parladı.

başyapıt ≡ bxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin