76

1.8K 226 214
                                    

Özgen şirketten çıkıp taksiye bindiğinde, Kerem'e hastanenin yerini sormayı unuttuğunu fark etti ve taksicinin soru soran bakışları altında sadece lisesinin adını söyleyebildi.

Sonra sadece pencereden dışarıya baktı.

Kerem belli ki Özgen'in bu düşüncelerden sonra babasına olan tüm nefreti hakkında vicdan azabı çekeceğini veya bir insan olarak üzüleceğini hesaba katmamıştı. Sadece duyduklarına göre bir kanıya varmış, Özgen'e Kerim'in yıllardır anlatmaktan sakınarak tüm suçu üstüne yüklendiği bu olayı rahat bir şekilde anlatabilmiş.

Böyle düşününce, insanlar gerçekten de bencil yaratıklardı.

Özgen'in bu anlatılanlardan sonra kendisini suçlamaması gibi bir durum söz konusu bile değildi.

Annesi küçüklüğünden beri bir sürü acı çekmişti. O iki koruma ona eziyet ettiğinde ne düşünmüştü? Eski anıları aklına geldiği için mi intihar etmişti?

Özgen bunları düşündükçe suçluluğunun daha da arttığını hissediyordu ve gözleri bile ağlamanın eşiğinde dolarken bacaklarını güvensiz hissettiği için kendisine doğru çekiyordu.

"Koltuklara ayakkabıyla basmayalım." Taksici, müşterisinin top gibi küçüklüğünü gördüğünde uyardı. Bakışları Özgen'e pek de arkadaş canlısı değildi artık.

Özgen sadece bacaklarını eski hâline getirebildi ve başını indirirken ellerine baktı.

Resimden bunca zaman boşuna mı nefret etmiş, boşuna mı hep kendi yerinde saymış ve sadece onu gerçeklerden kaçmak için bir araç olarak kullanmıştı?

Özgen bilmiyordu.

Düşünceleri darmadağındı, geldiğine pişman olurken bir yandan da iyi ki geldiğini, eğer Kerem bunları söylemeseydi asla bu tür şeyleri öğrenemeyeceğini düşünüyordu.

Çünkü kimse ona anlatma lütfuna sahip değildi, asla da olmamışlardı.

Telefonunu çıkardı Özgen. Babasının ismini rehberde bulduğunda bir an tereddüt etti, aramayacağını ve ilişiğini keseceğini söyledikten sonra aramasının çok ikiyüzlü olduğunu hissetti.

Ancak şu anda birisine bunları sormazsa ölecekmiş gibi hissediyordu.

Bu yüzden arama yapıp telefonu kulağına koyduğunda karşı tarafın anında bağlanmasına hazırlıksız yakalandı ve nefesi bile bir an için kesildi.

"Kerim Göksel." Dedi en sonunda, sesinin titrememesine özen göstererek. Depresif hâle girdiğinden beri sinirlenemiyordu, sadece derin bir üzüntü hissediyordu içinde.

"Kerem bana her şeyi anlattı." Diye devam etti, yavaşça. Karşı taraftan sadece nefes alıp verme sesleri geldi. "Dedikleri doğru mu?"

Kerim cevap vermedi ilk başta. Özgen onun cevap vermesini sabırla bekledi, bekledi, bekledi...

"Ne anlattı bilmiyorum." En sonunda Kerim konuştu, sesi normalden biraz daha zayıftı. "Ama sanırım geçmişi söyledi sana, değil mi? O zaman evet, doğrudur."

Güm. Güm. Güm.

Özgen kalbinin hızla attığını hissetti, elleri sıkılaştı.

"Öyle mi?" Diye mırıldandı. "O zaman şu anda... Hasta mısın?"

"...evet." Kerim içini çekti. "O aptal, yarın Nihat'ın ölüm yıldönümü diye sana her şeyi anlattı demek ki." Hafif sinirle burnundan soludu. "Tabii, başka insanların da morallerini bozup kendisini iyi hissetmek tam onluk bir şey."

başyapıt ≡ bxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin