155

866 118 248
                                    

Özgen'in doğum günü, akşam gelen arkadaşlarının mesajları ve neden yanına gelmediği hakkında yakınan Soren'in aramaları ile son buldu. Çağın her ne kadar ona hediye almadığını söylese de, sonunda ona verdiği, kendisinin yapmış olduğu şans bilekliği ile aslında küçük de olsa bir hediyeye sahip olduğunu göstermişti.

"En çok dilediğin şey bu bileklik kopunca gerçekleşecek." Demişti Çağın, ciddi bir sesle. Parmakları dikkatle Özgen'in bileğine bilekliği dolarken devam etmişti sözlerine: "Bu yüzden sakın bunu çıkarma, tamam mı?"

"...ama ben istediğim şeylere çoktan kavuştum." Özgen, onun sözlerine karşı gülümsemekten kendisini alamamıştı o zaman. Çağın o kadar ciddiydi ki, bu ciddiliğinin gözünde tamamen balla kaplı olduğunu bilmiyor gibiydi. "Bu yüzden anında koparsa şaşırmam."

Ancak yine de Özgen, o gün istediği bir şeyi diledi ve Çağın'a bunun bir sır olduğunu söyleyerek sadece kendisine sakladı. İkisi de zamanlarını yatakta dönerek veya İngiltere'yi gezerek geçirdiler.

Üniversite hayatı beklediklerinden daha hızlı başladı.

Çağın, bir süre annesiyle görüşmek için tekrardan Türkiye'ye döndü ve Özgen de bu sırada kendi fakültesine gitti. Şu anda bulunduğu üniversite sanat konusunda oldukça ileri düzey öğrencileri barındırıyordu ve Özgen ister istemez heyecanlı hissediyordu. Etrafta gezinen türlü türlü insanları gördüğünde, gerçekten de bir sanat fakültesinde olduğunu anlayabiliyordu. Bir kere, insanların kişilikleri tamamen bilinenin ötesindeydi. Buna sınıf arkadaşları sayılabilecek insanlar da dahildi.

Özgen, sanat fakültesinde bir amfi olmadığı için biraz üzgün hissetse de, sanat öğrencilerinin amfide oturup ders dinlemek yerine resim çizeceği düşünüldüğünde bu çok anormal değildi. Bu yüzden, Çağın'ın fakültesinde bir amfi olmasını umarak, son sıralardan birisine oturdu ve etrafına bakındı. Her renkten saça sahip, yüzünün çoğu delinmiş kişiler o kadar fazlaydı ki, Özgen bir an için gözlerinin bu renk karmaşasında kamaştığını hissetti.

Daha da önemlisi, çoğu erkeğin saçı kendisinden daha uzundu ve Özgen o saçlara bakım için ne kadar süre harcandığını düşündüğünde bir kalp ağrısı hissediyordu.

Çoğu telefonlara gömülmüş hâldeydi, ancak Özgen gibi yeni gelenlerden bazıları Özgen ile selamlaştı ve küçük bir isim alışverişi sonrasında yavaş yavaş kaynaştılar. Özgen, kendisine gelen ilk çocuk yanına oturduğu için onunla daha fazla konuştu.

"Benim adım Jay." Dedi çocuk, güler bir yüzle. Kahverengi saçları ve koyu kahverengi gözleri ile sevimli bir çocuktu. Özgen, Taha'dan sonra bu kadar sevimli bulduğu bir çocuğu ilk kez görüyordu. "Acaba yanına oturmamın bir sakıncası var mı?"

"Ah? Hayır, yok." Özgen şaşırdı, yine de kibar soruya karşı başını iki yana salladı. "Oturabilirsin."

"Teşekkürler." Jay gülümsedi, Özgen'in yanına oturduğunda rahat bir nefes aldı. Sonra merakla Özgen'e döndü. "Senin adın ne? İngiliz gibi görünmüyorsun, yurt dışından mı geldin?"

"Mm." Özgen başını salladı. "Türkiye'den geliyorum. Adım Özgen, tanıştığıma memnun oldum."

"Ben de memnun oldum." Jay gözleri yukarı doğru kıvrılırken gülümsemesini genişletti. "Hiç tanıdığın var mı? Benim bir arkadaşım daha sanat fakültesinde, bu yüzden onunla aynı yurtta kalmak istedim. Sen yurtta mı kalıyorsun? Eğer öyleyse, istersen beraber kalabiliriz-"

Özgen: "..."

Bu kadar samimiyetin kendisine fazla olduğunu hissetti, bir an ne diyeceğini bilemedi.

başyapıt ≡ bxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin