127

1.2K 185 284
                                    

İngiltere'de, ki orada yaşayan çoğu kişi Britanya demeyi tercih ediyordu ancak Özgen İngiltere demeyi her zaman daha çok sevmişti, zaman beklediğinden daha yavaş geçiyordu Özgen için. Belki her gün Çağın'ı özlediği veya onunla konuşmak amacıyla hep okul çıkışını veya ders çalışmasını bitirmesini beklediği için, artık saate bakıp durmak ve bir dakika geçtiğinde Tanrı'ya şükretmek onun günlük rutini olmuştu.

Neyse ki Bay Vinn görüşmeleri için birkaç gün sonrayı seçmişti ve o zaman dilimi içerisinde beklemek çok da zor değildi. Özgen, o gün gelip çattığında çoktan bir haftadır Soren'in evinde kalıyordu.

"Birkaç gün içinde gidecek misin?" Soren, daha yeni uyandığı için -ki uyanmasının nedeni de Özgen'in çıkardığı gürültüydü- mayışmış bakışlar ile Özgen'e baktı, birkaç kere art arda esnedi. "Çok az kalmadın mı? En son geldiğinde birkaç ay kalmıştın."

"Artık bir erkek arkadaşım var ama ve durumu pek de iyi değil." Özgem mırıldandı, üstüne giydiği beyaz gömleğin düğmelerini iliklerken Soren'e çevirdi bakışlarını. "Her neyse, nasıl görünüyorum?"

"Bir bilgin gibi." Soren, başparmağını kaldırırken uykulu bir şekilde konuştu. "Xavier cidden modadan ve birisine neyin daha çok yakışacağını anlıyor. Acaba onu stilist olarak mı tutsam?"

"Model olduğu için modadan anlaması normal değil mi?" Derken güldü, Özgen. "Hem kim senin stilistin olmak ister ki? Dışarı çıktığında giydiğin tek şey kumaş pantolon ve çizgili gömlek, altına da klasik ayakkabılar."

"Kızlar bu tür giyinimli erkekleri sever." Dedi Soren, açıkça. "Ve sadece bunları giymiyorum, Türkiye'ye geldiğimde rahat giyinmiştim, hatırlarsan."

"O da diğer kıyafetlerin kirli olduğu içindi." Özgen alayla homurdandı, gömleğin bir kısmını mavi, bir dizindeki tamamen yırtık, diğer dizinde ise yer yer yırtıklara sahip pantolonun içine katarken diğer yarısı dışarıda kaldı. Sonra kemeri pantolondan geçirdi ve sonuna kadar sıktı, dışarıda kalmış gömleği kemerin üstüne getirirken ince beli çıplak gözle görülebilecek raddede ortaya çıktı. 

Soren buna karşılık bir ıslık çaldı. "Benden ince belin var, dostum." Dedi. "Bunun için çok mu uğraştın?"

"Hep böyleydi... İri yarı olmayı tercih ederdim." Özgen homurdandı. "Böylece hep belinden tutulan ben değil, Çağın olurdu."

"Çayn işini biliyor." Soren, ilk kez Çağın'ı bir konuda takdir etti. "Kim olsa o beli ellemek ister." Duraksadı, gözleri artık bir uyku belirtisi göstermeden baktı Özgen'e. "Ben de elleyebilir miyim?"

"Odamdan çık." Dedi Özgen, cevabı oldukça net verdiğini hissetti.

Sonunda Özgen, Soren'den mavi bir bere alıp başına taktı ve beyaz spor ayakkabılarını giydi. Boynuna, geçen gün Xavier'ın tarifine uygun şekilde çok sıcaklatmayan bir atkıyı bağladı ve telefonu aldığından emin olduğunda, "Ben çıkıyorum," Diye seslendi, Soren'e ithafen. "İstediğin bir şey var mı?"

"Birkaç kutu bira al, düşünmemi kolaylaştırıyor!"

"...Sen düşünebiliyor muydun?"

"Dışarıda yatıyorsun, Özgen Göksel."

"...her neyse. Bugün yağmur yağmadığından eminiz, değil mi?"

"Bakayım, bir dakika." Soren'in sesi yakınlaştı, sonra elinde telefon ile görüş alanına girdi Özgen'in. "Bulutlu görünüyor ama çok da inanma buna." Dedi. "Yanına ne olur ne olmaz diye şemsiye al."

"Tamam." Özgen, portmantoya sapından asılmış siyah, küçük bir şemsiyeyi anında aldı. Yanında götüreceği sırt çantasına koydu. "Görüşürüz. Akşama doğru gelirim ben."

başyapıt ≡ bxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin