2. BÖLÜM

17K 1.1K 178
                                    

Cotswolds; hayatının yüzde sekseni yollarda geçmiş olan şahsımın bu zamana dek ayak bastığı en muhteşem bölgelerden biri olarak, bu konuda kendi kendime çetelesini tuttuğum listenin içerisinde ilk üçe rahatlıkla girmişti. Her köşesi yemyeşil olan bu yerin öyle bir havası vardı ki, hâlâ etrafta dolanan kuzuları gördüğümde bir an kendimi geçmişe doğru yapılan bir yolculuğun içinde gibi hissetmiştim.

Bath'da verdiğimiz kısa bir molanın ardından – sabah aldığım üzücü haberden ötürü hiçbir şey yiyememiştim ve en sonunda babam aksini iddia etmeme rağmen beni dinlemeyip ayaküstü yenecek bir şeyler almıştı – rotamızı kuzeye çevirip yolumuza kaldığımız yerden devam ettik.

Dağlık bir alandan oluşan bu bölgede köyler ve kasabalar vardı ve evler tamamen buraya özgü taş yapıdaydı. Modern Dünya'nın sıkıcı gelişmişliğinin aksine, burası sakin ve huzur doluydu. Aslında babamın yaşamak için seçeceği türde bir yer değildi, çünkü o her zaman kalabalık şehirleri bize mesken edinmişti. Ya da o tür kentlere en yakın olan bölgeleri... Şimdi neden böyle bir tercihte bulunmuştu, hiç bilemiyordum.

"Tam olarak nereye gidiyoruz?" dedim ismi su ile ilgili olan kasabaya giriş yaptığımızda. Açıkçası buraya gelene dek ardımızda bıraktığımız her yerde rahatlıkla yaşayabilirdim ben. Babam bana Windrush Nehri üzerindeki ördekleri gösterirken gülümsedi.

"Lower Slaughter; bizim yeni yuvamız orası," derken hâlen gözleri nehirdeydi ama sesi normal zamanlara kıyasla çok daha naif çıkmıştı.

"Neden böyle bir yeri seçtin? Meselâ neden Londra değil de burası? Genelde nüfusun yoğun olduğu kentlere giderdik biz, yanılıyor muyum?"

"Haklısın. Bugüne dek hep o şekilde bir seçim yapmıştım lâkin artık biraz rahat etmek istiyorum Catty. Buradaki sessizliğe, refah ve sükûnete ihtiyacım var. Ayrıca burasının benim için anlamı büyük."

Kaşlarım havalanırken babam acı çekiyormuş gibi görünmesine rağmen gülümsedi.

"Çocukluğum burada geçti. Tam on yılım."

"Gerçekten mi?" sahiden de şaşırmıştım, zira babam bana geçmişine dair pek bir şey anlatmazdı, doğrusu onunla ilgili öğrendiğim şeyler o kadar kısıtlıydı ve o da bu konuda o kadar ketumdu ki, bir yerden sonra onu sorgulamayı falan bir kenara bırakmıştım. Her ne kadar annem kadar problemli biri olmasa da, babamın da gençliğinin çok sağlıklı bir yolda ilerlemediğini düşünüyordum. Sorunlar yaşamıştı belli ki ve bu sorunların üstesinden tek başına gelmek zorunda kalmıştı. Ailesi bu mevzuda ona pek yardımcı olamamıştı, çünkü anladığım kadarıyla büyük babam ve büyük annem biraz katı ve dar görüşlü insanlardı.

"Evet, gerçekten. Niye bu kadar hayret ettin? Elbette ki benim de köklerimin olduğu topraklar var tatlım ve o topraklar işte tam olarak buralar.

Öte yandan, annen de buralıydı," bunu söylerken bakışlarını uzaklara çevirmişti. "Onunla aynı kasabadandık. İlkokula birlikte gitmiştik, zamanımızın çoğunu birlikte geçirirdik."

"Hımm, demek o yüzden evlendikten sonra birbirinize tahammül edememeye başladınız," babamın tek kaşı havalandı ve gözleri gözlerime kenetlendi. "Yani; demek istediğim, küçükken hep bir arada olduğunuz için, birbirinizi her yönünüzle tanımış olmalısınız. Bu yüzden de yakınlaşmanız çok normal.

Fakat evlenince işin rengi değişmiş görünen o ki. Her ikiniz de artılarınızı ve eksilerinizi çok iyi bildiğinizden, bu bir noktadan sonra sizi sıkmaya başlamıştır. Zira herhangi bir konuda, karşınızdakinin nasıl bir tepki vereceğini ezberlemişsinizdir. Bir süre sonra da monotonluğa dayanamayıp boşanmışsınız."

VÂRİS : GÖLGE - RUH SERİSİ - Birinci KitapHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin