56. BÖLÜM

3.9K 491 76
                                    

"Nihl kyriarn!
Vesia rhaokros i gahlil.
Om, najnai omur eyrian.
Ves! Ithyn tsawin etzal.
Nih qaich nihl odrae ll chojal vesu..."

Arkhael tahtından kalkıp, kollarını iki yanına açmış bir vaziyette, çok gizli bir ayini gerçekleştirircesine derinden gelen bir sesle bu cümleleri dile getirdi. Gözlerini kapatmış, tamamen konsantre bir hâldeydi. O anda rahatlıkla beni unuttuğunu söyleyebilirdim, fakat bu tamamen gerçek olmazdı, zira sarf ettiği cümlelerin birinde benden de söz etmişti.

Evet, onun konuştuğu bu dili, yani Ludenka Dili'ni anlamıştım. Bunun nasıl olduğu konusunda bir fikrim yoktu; belki buraya, Gölge Adası'na gelmemle bir ilgisi olabilirdi, daha saatler öncesinde yanımda konuştuğunda bir dizi saçmalık olarak düşündüğüm kelimelerin aslında bir anlamı olduğunu fark etmem beni de hayrete düşürüyordu ama gerçek buydu.

Artık bu dili algılayabiliyordum.

Ve biraz önce aynen şunları söylemişti:

"Halkım!
Kral'ınız geri döndü.
O, yeniden tahtında.
Buraya gelin!
Ben ve kızım sizi bekliyoruz..."

Gölge – Ruhlara çağrıda bulunmuştu. Onları sarayına çağırıyordu. Eskisi gibi, tekrar yerini devraldığını ve ben yeni öğrenmiş olsam da, esasen onların çok uzun bir süredir beklediği Tyalaria'larının da yanında olduğunu belirtiyordu.

Sadece burada durup konuşarak onlara sesini duyurması mümkün müydü, bunu bilemiyordum ancak mutlaka bu da kendi aralarında bir iletişim şekli olmalıydı, yoksa koskoca bir Kral, sonuç vermeyecek bir işle uğraşmazdı, değil mi?

Hâlen gözleri kapalı ve olduğu pozisyonu bozmadan beklediğini gördüğümde iç çektim. Kim bilir, burada nelerle karşılaşacaktım. Onu seyrederken, akıbetimin ne yöne doğru sürükleneceğini bilmek istiyordum. Beni buraya getirmişti ve sonrasında da koca bir ordunun başındaki kişi olacağımı söylemişti. Üstelikte onların eğitmeni olmaktan bahsediyorduk burada!

Ben ve eğitmenlik?

Bu iki sözcüğü yan yana koymak bile bir garibime gidiyordu.

Benden ne bekliyorlardı ki?

Bana dair beklentileri neydi?

Hiçbir şeyden haberi olmayan bir kız, bir askere ne öğretebilirdi?

Yaşıyla tezat olan, gençliğin her evresini bünyesinde barındıran bedenine bakarken umutsuzluğum katlanarak artmıştı. Benden yalnızca birkaç yaş büyükmüş gibi görünen yüzüne zevk dolu bir gülümseme yayıldığında, bir an kendimi düşünmeyi bırakıp onu izlemeyi sürdürdüm. Eminim gözlerini açsa, bana kör olmuşluk hissi veren bir pırıltıyla karşılaşacaktım, fakat uykudaymış gibi durmaya devam etti.

"Geliyorlar," sesi kısık, memnun ve de huzurla doluydu. "Hepsi. İnanamıyorlar ama tereddüt etmeden akın akın buraya koşturuyorlar.

Ah, ne kadar da heyecanlılar!" hâlen alışamadığım, çok açık maviyle karışmış olan dumanımsı beyaz tenindeki kıpırtıların ben bile farkına varmıştım. Onları sahiden de hissedebiliyordu, bu çok tuhaf bir yetenek olsa gerekti. Sanki görünmez almaçları vardı ve onlar adanın her yanına dağılmışlardı. Hareket eden her varlığı algılamasında ona yardımcı oluyorlardı.

"Buraya gel Alworiel, yanımda olmalısın. Seni ve beni birlikte görmeliler. Eskisinden çok daha güçlü olduğumu anlamaları lazım."

"Ben yanında durarak bunu sağlayacağım yani, öyle mi?"

VÂRİS : GÖLGE - RUH SERİSİ - Birinci KitapHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin