22. BÖLÜM

5.7K 666 186
                                    

"Bence bunun hiç sırası değil..."

Caleb'ın yapmacık, sahte bir neşeyle süslenmiş sesini duyduğumuzda, annem nihayet ünlü Amerikalı heykeltıraş Elizabeth Catlett'in bir parmağı yanağında, etrafına düşünceli bir hâlde olduğunun işaretlerini saçan kadın heykelinin şeklini anımsatan duruşunu bozdu ve kirpiklerini kırpıştırarak gözlerini defterden kaldırdı.

"Neden?" derken ben de ona doğru döndüm. "Gördüğüm kadarıyla şu an meşgul değil. Bana birkaç saatini ayırma nezaketi gösterecektir, öyle değil mi?"

"Elbette. Fakat şimdi yemek zamanı," itiraz edeceğimi anladığında ellerini havaya kaldırdı. "Cathleen. Annen de aç. Sizi beklediği için ağzına bir lokma bir şey almadı.

Hadi daha fazla inat etme ve bana masayı hazırlamamda yardımcı ol. Yemekten sonra sana istediğin her cevabı vereceğimizden emin olabilirsin."

Dewrionların bu konuda ne düşündüklerini bilmek istedim. Üçüne de sorgulayan bakışlar attığımda, beni yatıştırmak ister gibi Nadia ve Joshua evet dercesine baş salladılar. Bir tek Chas benimle aynı fikirde gibi görünüyordu. Limon yalatılmış bir çocuk gibi, ekşi bir suratla Caleb'a bakıyordu.

"İyi, tamam," defteri alıp çantama attım. Nedense ortalıkta bırakmaktan yana değildim. Sonunda onun yolundan gitme kararı aldığıma sevinen Caleb sırıtıp yeniden mutfağa doğru yöneldi.

"Gel bakalım o hâlde, şu tabak, çatal zımbırtılarını buraya taşıyalım."

"Ben de sizinle geleyim," Chas ansızın oturduğu yerden kalktı ve yanıma geldi. "Ben bu kadar hareketsiz kalmaya alışkın biri değilim. Biraz dolansam fena olmaz."

Onun beni yalnız bırakmayacak olmasına gerçekten sevindim. Saçmaydı belki, lâkin Caleb'ın karşısında daha üstün bir konuma yükseldiğimi hissediyordum şimdi.

"Hay hay! Bu taraftan."

Onu takip ederken, Chas elimden tutup beni durdurdu. Çoktan mutfağa girmiş olan Caleb'ın arkasından bakakaldım.

"Ne oldu?" dedim çabucak Chas'e. Az önce içerideki sıradan bir genç izlenimi veren havasından bir anda sıyrılmıştı. Siyah saçlarını havalı bir edayla parmaklarıyla taradı.

"Bu kadar ters düşme şu adamla güzelim. Niye bilmiyorum ama bir anda resti çekecek birine benziyor. Az daha üzerine gidersen bizi kapı dışarı edecek ve biz de avucumuzu yalayarak evimize döneceğiz."

"Dayanamıyorum," omuzlarımı bir çocuğun kırgınlığıyla eş değer biçimde sarkıttım. "İçten değil. Her hareketi, dile döktüğü her şey sanki kaktüsmüş gibi tenime batıyor.

Buna daha fazla maruz kalmak istemiyorum.

Şu yemek saçmalığı biter bitmez harekete geçelim. Burada kalmak yerine o bomboş, babamın olmadığı evde Gölge - Ruhlarla karşılaşmayı tercih ederim."

Bembeyaz dişlerini bana karşı sergilemekten çekinmeyen genç Dewrion önüme geçti ve mutfağa girdi, ben de peşinden gittim.

Elimize tutuşturulanları birkaç seferde odaya taşırken, Caleb annem için bir sehpayı odanın bir ucundan diğer ucuna sürükleyerek getirdi ve koltuğun yanına koydu.

Kısa sürede mutfaktan çeşitli kokular yükselmeye başladı. Masa tam anlamıyla hazır olduğunda, bir erkekten beklenilmeyecek maharetle neredeyse beş çeşit yemek hazırlamış olduğunu gördüm Caleb'ın. Benim her şeyi olduğu gibi, bunu da dikkatle incelediğimi gördüğünde, bir kez daha sırıttı.

"Şaşırmış gibisin," dedi ağzı kulaklarına vardığında. "Gerçi, haklısın. Sanırım Gerard'ın böyle bir yeteneği yoktu, değil mi? Shannon onun yalnız başına kalırsa açlıktan ölecek kadar beceriksiz olduğunu söylemişti bir vakitler."

VÂRİS : GÖLGE - RUH SERİSİ - Birinci KitapHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin