“Doğrusu sana teşekkürü bir borç biliriz.”
Ona sırtım dönük olmasına rağmen, Sthenis’in adımlamaya başladığını ayakkabılarının çıkardığı sesten anlamıştım. Tam arkama gelince durdu ve bakışlarını babama dikti. Yani öyle yapmış olmalıydı, çünkü birden babamın başı da geriye doğru bükülmüş, onu daha iyi görebileceği bir pozisyon almıştı.
“Gerçi on yedi yıldır sen önde, biz arkada sürekli bir koşuşturma yaşadık ve bunun nedeni sendin. Bunu göz önüne alınca sana karşı hiçbir olumlu hissin içimizde uyanmaması lazım.
Fakat Cathleen’e iyi bakmışsın. Gördüğüm kadarıyla onu devamlı bir şeylerden şikayet eden bir ergen bozuntusu olarak yetiştirmemişsin.
Şu meleksi yüzüne bakan onu mülayim, ağır başlı bir kız sanır.
Ancak Cathleen tıpkı annesi gibi dişli ve soğukkanlı. Laflarını hiç esirgemiyor.
Aferin Andrew, bravo sana! Bize tam da olmasını arzuladığımız türde bir hediye vermiş oldun.”
Babam ansızın kasılıp kaldı. Aldığı darbelerden iyice aşağı sarkmış olan göz kapaklarını bin bir güçlükle aralayıp bana baktı. Sanırım Gölge – Ruh’un gerçek ismini söylemesinden dolayı bu kadar şaşırmıştı. Daha doğrusu bu adı benim duymuş olmam onu endişelendirmişti.
Biliyorum, her ne kadar konuşmaya çalışsam da, yine hiç ses çıkaramadım. Ben her şeyi biliyorum baba. Seni, annemi ve geçmişinizi… Her şeyi…
Keşke düşüncelerimi ona aktarmanın bir yolunu bulabilseydim. Zamanında hiç denemeye bile kalkışmadığım telepatik iletişimi biraz olsun ciddiye alıp bir şeyler yapabilmek için uğraşsaydım…
Hayatta başınıza neyin geleceği belli olmuyordu çünkü.
Yaşam her türlü bilinmezliğe gebeydi. Her an, her şeyin olması mümkündü…
“Ne oldu?” diyen Sthenis gelip yanımda diz çöktü. Babama bakan suratındaki keyifli ifadeden dolayı tiksinmiştim. Onun zor durumda olmasından nasıl da zevk alıyordu! “Yoksa sana Gerard diye mi hitap etmemi tercih ederdin?” elini tembel bir edayla salladı. “I-ıh. Bu hiç de ahlaki değerlere uygun bir davranış olmaz, öyle değil mi?
Özellikle de senin gibi bir İngiliz beyefendisine hiç yakışmaz.
Ama belli ki sen bir süredir bizim yanı sıra, kendi öz benliğinden de kaçıyorsun. Bu yüzden her şeyi boş vermeni anlayabiliyorum tabii.”
Sahiden de insanlarla empati kurabilecek kadar bazı şeylere değer ve önem veriyormuş gibi davranmasına katlanamıyordum. Tüm bunları babamı iyice dibe çekmek ve aklını bulandırmak, eğer başarabilirse de onu saf dışı bırakmak için yapıyordu.
Gerçi babamın şu anda ona eşit şartlarda karşılık vermesi hiç olası değildi. O kadar bitkin ve perişandı ki, sözlü ya da hareketli, girdikleri her düellodan mağlup ayrılacağı kesindi.
Babam elini kaldırıp yüzüme dokundu. Parmak uçlarında bile kesikler vardı. Yanaklarıma temas eden her noktası beni rahatsız etmeyecek bir biçimde tenimi çiziyordu.
“Catty,” dedi iç çekerek. Bana sadece o bu şekilde hitap ederdi. Küçüklüğümden beri. Şimdi de kısık sesiyle dile getirdiği bu adı duyunca bir an her şeyin durmasını ve yeniden babamla birlikte o zamanlara gidebilmeyi istedim.
Yalnızca o ve ben…
“İyi misin canım? Sana bir şey yaptılar mı? Canını yaktılar mı?”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VÂRİS : GÖLGE - RUH SERİSİ - Birinci Kitap
Фэнтези▪︎@WattpadScifiTR'nin "Düşsel Fantastik Anlatımıyla Sınırları Zorlayanlar" listesinde! ▪︎ @WattpadFantasyTR'nin "Mitoloji ve Efsaneler Diyarı" ve "Soluksuz Diyarlardan Kopup Gelenler" listesinde! ◇◇◇ İnsanlığın tar...