Bana ait olmayan bir öfkeyle haykırdım ve gözlerim açıldı. Arkhael’in görüntüsü ve karlı dağ manzarası kaybolmuş, kendimi babamın odasının hemen girişinde, yere diz çökmüş bir hâldeyken bulmuştum.
Yalnızca bu kadar da değildi. Daniel da tıpkı benim gibi, olimpiyat koşusunda top atışıyla çıkış yapmayı bekleyen bir yarışmacı edasıyla tam karşımda duruyordu. Göğsü sık aralıklarla inip kalkıyor, aynen bendekine benzer sebepsiz bir öfkeyle mücadele ediyordu.
“Şey… İşte bu biraz garipti,” Máedóc’un şaşkın sesini duyduğumda bile bakışlarımı Dan’den ayırmadım. Zaten o anda bunun mümkün olabileceğini de sanmıyordum, çünkü ikimiz de göz temasımızı kestiğimiz takdirde içimizden biri ortalıktan kaybolacakmış gibi trans hâlinde bekliyorduk. “Aynı anda bağırmanız falan… Tuhafsınız gençler,” dedi ve kıkırdadı. Bunun neresini komik buluyordu bu adam! Hem ne ara yanımıza gelmişti ki? Hatırladığım kadarıyla, krize girer gibi dış dünyayla bağlantımın kesildiği sırada yanımda sadece Dan ve Chas vardı. Acaba neler olduğunu hissetmiş miydi?
“Neden? Niçin öyle söyledin ki şimdi?” Chas ciddiyetle sorusunu sorunca kirpiklerimi kırpıştırdım ve biraz korkarak da olsa başımı sesinin geldiği tarafa doğru çevirdim. Sağ yanımda, benden birkaç adım geride babam ve Vanessa’yla birlikte ayakta duruyordu. Druid ise onlardan biraz daha sola kaymış, Dan’e yakın bir mesafede bekliyordu. “Sen kendin bundan böyle onların bir bütün olduğunu belirtmemiş miydin? Birinin sevinci ya da üzüntüsü aynen diğerine de yansıyor. Bunun neresinde tuhaflık var?”
“Evet, bunu ben söyledim,” deyip kabul etti Máedóc. “Ve bunda haklıydım da. Hâlen sözlerimin arkasındayım.
Ama garip olanı, davranışlarının da bire bir örtüşmesi. Cathleen’in yere kapaklandığı anı görmediniz mi?
Bu güzel çocuk da aynı saniyede yere devriliverdi. Açıkçası bağın bu kadar kuvvetli olmasını beklemiyordum. Bu tahmin ettiğimden de ileri bir boyutta.”
Birkaç saniye sessizlik içerisinde geçip giderken, Dan en sonunda derin bir iç çekti ve elini bana uzattı. Ayağa kalmak üzere olduğunu anladığım için elini tuttum ve beni yukarı doğru çekmesine izin verdim.
Ona dokunduğum esnada, zaten mevcut olan tedirginliğim iki katına çıktı. Sanırım o da en az benim kadar endişeliydi.
“Her neyse. Görünen o ki bu gençler arasındaki ruh bağı olayı bizleri şaşırtmaya devam edecek. Benim asıl merak ettiğim, bir anda neden kendinden geçtiğin Cathleen? Yine bir şeyler mi gördün yoksa?”
Druid bakışlarını üzerime çevirince yutkundum. Babam ve Chas, hatta Vanessa bile beni içinde az da olsa bir parça korkunun saklandığı türde bir merakla seyrediyorlardı. Gözlerinin önünde histeri krizine yakalanmış gibi davranışlar sergilediğim için büyük bir utanca boğuldum. Bazı şeylerden haberdar olmamı sağlayan bu kısa zamanlı görüler işime yarar gibi görünse de, o esnada beni geçici olarak devre dışı bırakıyordu. O kadar savunmasız bir vaziyete geçiş yapıyordum ki, karşımda Dewrionlar değil de intikam hırsıyla yanıp tutuşan Gölge – Ruhlar olsa, bir saniye bile beklemeden bana saldırmaya başlarlardı.
“Cath…” Dan’in kulağıma doğru fısıldamasıyla irkildim ve başımı ona çevirdim. Bir müddet yüzümü inceledikten sonra bakışlarını yere eğdi. “Máedóc’un sorusunu yanıtlamadın,” deyip cümlesini tamamladı.
Derin bir nefes alıp başımı aşağı yukarı salladım.
“Evet. Yeni bir şey daha gördüm,” dedim cansız bir sesle. “Yani galiba bir kez daha Arkhael’le iletişime geçtim.”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VÂRİS : GÖLGE - RUH SERİSİ - Birinci Kitap
Fantasy▪︎@WattpadScifiTR'nin "Düşsel Fantastik Anlatımıyla Sınırları Zorlayanlar" listesinde! ▪︎ @WattpadFantasyTR'nin "Mitoloji ve Efsaneler Diyarı" ve "Soluksuz Diyarlardan Kopup Gelenler" listesinde! ◇◇◇ İnsanlığın tar...