Yanımda kolumdan çekiştirip duran Sthenis’le birlikte Lorin ve arkamızda da Druid ve Dryadesler varken umutsuzluğun iyice kalbimde kol gezmeye başladığını hissetmiştim. Onlardan kurtuluşum yoktu, bunu artık kabullenebiliyordum. Ama yine de arada sırada arkama dönüp acaba birileri bizi görür de benim ne kadar acınası bir hâlde olduğumu fark ederler mi diye bakmaktan da geri durmuyordum.
Yaklaşık on – on beş dakika sonra, bahsettikleri deniz fenerine bakan bir kafenin yanına ulaştık. Henüz saat erken olduğundan dolayı müşteri adına hiçbir ize rastlamamıştık ama belki de içeride birileri olabilirdi.
Bu fikri aklım ve kalbim de onayladığında hiç kimseye aldırmadan avazım çıktığı kadar bağırdım.
Göremediğim fakat bir yerlerde var olmasına delice bir umutla tutunduğum insanlardan yardım istedim. Anlamlı – anlamsız bir sürü kelimeyi haykırdım gökyüzüne.
“Kes şu sesini!” Sthenis kocaman elini ağzıma bastırdı. “Yine beş yaşındaki bir çocuk gibi davranmaya başladın Cathleen.
Aklını başına al. Sana söyledim, artık elimizden kaçamazsın. Hem de buraya kadar gelmişken! Yapma! Kendine yazık edersin.
Sana tavsiyem, daha fazla bize meydan okumaya kalkma ve sana çizilen kaderi kabullen.
Kendin adına yapacağın en doğru şey bu olur.”
O beni azarlar ve kendi çapında nasihat yağmuruna tutarken, Druidlerin başı olduğuna inandığım adam öne geçip bize müphem bir bakış attı.
“Sthenis, bu işin ciddiyetine henüz varamamışsınız gibi bir hâliniz var. Ne bu böyle? Çocuk avutarak, şunu yapma bunu yap diyerek vakit harcama lüksümüzün olduğunu mu sanıyorsun sen?” ağır hareketlerle başını salladı. “Etrafın tenha olması seni yanıltmasın. Her an bir yerden, birileri çıkabilir.
Kimsenin bizi görmemesi lazım. Ne seni, ne bu kızı ne de biz rahip ve rahibeleri…
Seninle birlikte bu yola baş koyduğumuzda belirtmiştim. Bizler inzivaya çekilmiş bir şekilde yaşıyoruz. Koca dünyada buradaki dokuz kişiye dair tek bir şey bilen bile yok.
Zamanın popüler kültürü adına Druidliğe soyunanlardan bahsetmiyorum fark ettiysen. Onların çoğu şarlatan, yalancı düzenbazlar.
Biz ise bozulmamış olanlarız. Tarihin en eski dönemlerine kadar uzanan soyumuzun devamını sağlayanlarız,” gözleri üzerime çevrildiğinde simsiyah parladılar. İstemeden de olsa titremeye başladı bedenim, bu Druid’in bakışlarından hiç hoşlanmamıştım.
“Eğer siz ikinizin sürekli dır dır etmesi ve şu malum kedi – köpek kavgasına tutuşması yüzünden birileri tarafından tespit edilecek olursak, ne senin Gölge – Ruh, ne de bu kızın gözünüzün yaşına bile bakmayız. Bunu da böyle bilin.”
Büyücü ya da değil, bir insanın bir Gölge – Ruh’u apaçık tehdit etmesini şaşkınlıkla karşıladım. Sahiden de onlar üzerinde kullanabilecek kadar büyük güçlere sahip miydiler?
Şayet öyleyse, neden Sthenis’le iş birliği yapıyorlardı?
Bundan ne gibi bir çıkarımları olabilirdi ki?
“Cynbel, sakin ol dostum. Dediğin gibi bir şey olmayacak. Bu kıza aldırmayın. Er ya da geç çenesini kapaması gerektiğini anlayacak.”
Hâlen ağzıma bastırdığı eline dişlerimi geçirmek için hamle yaptım ama bunu anladığı anda beni itekleyerek kendisinden uzaklaştırdı.
“Vahşi bir hayvan gibisin,” diye tısladı elini tehditkâr bir havayla bana doğru sallarken. “Tasmasından kurtulmaya çalışan bir köpekten farkın yok!”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VÂRİS : GÖLGE - RUH SERİSİ - Birinci Kitap
Fantasy▪︎@WattpadScifiTR'nin "Düşsel Fantastik Anlatımıyla Sınırları Zorlayanlar" listesinde! ▪︎ @WattpadFantasyTR'nin "Mitoloji ve Efsaneler Diyarı" ve "Soluksuz Diyarlardan Kopup Gelenler" listesinde! ◇◇◇ İnsanlığın tar...