Bir saniye bile beklemeden parka adım attım. Kısa sürede hepimiz, kocaman bir topluluk hâlinde orada toplanmıştık.
Esirler ve Clifford çifti de aynı benim gibi, sahiden de Dünya’da olduğumuza inanamıyorlardı. Bunun bir rüya mı yoksa gerçeğin ta kendisi mi olduğunu anlayabilmek için yere eğilip toprağı avuçladılar, kokladılar ve ağlamaya başladılar. Normal şartlarda olsak, ben de aynı şeyi yapabilirdim ancak şu an daha kontrollü davranmam gerekiyordu.
“Akademi’ye gidelim,” dedi Eira ağlamaya devam ederken. “Çocuklarımı görmek için sabırsızlanıyorum.”
“Tamam, gidelim.”
Bu kez rehber olma hakkını Cliffordlara bıraktım ve hızla caddelerden, sokaklardan ilerleyip Kensington’daki yapının karşısında bulduk kendimizi. Yol boyunca Dewrion olmayan diğer insanlar bizden ayrılmışlardı, tabii binlerce kez teşekkür etmelerinin ardından. Hepsi de bir an evvel ailelerine kavuşma isteğiyle yanıp tutuşuyorlardı.
Demir kapının yanına ulaştığımızda, buraya defalarca kez gelmeme rağmen şifreyi bilmediğimi anımsadım. Aslında Dewrionlar uzun süre aynı şifreyi kullanmazlardı, bunu da akıl etmem gerekirdi.
En sonunda zile basıp beklemeye başladım. Bir dakika sonra Maggie’nin o bildik sesi gecenin içinde yankılandı:
“Evet, buyurun?”
“Maggie!” diye sevinçle haykırdım. “Maggie benim, Cathleen.”
Maggie’nin az önceki sesi kesildi ve bir süre boyunca da ondan hiçbir yanıt alamadık. Ta ki kapının hemen üzerindeki spot ışıklarının aynı anda yanıp bizi gözler önüne sermesine kadar…
Akademi’nin demir kapısı yavaş yavaş aralandı ve hemen ardından kalabalık bir Dewrion ekibi karşımızda belirdi.
Durup bekleyemezdim. Gözlerim kalabalığın içinde o koyu renk saçların sahibini aradı ve hemen akabinde pırıl pırıl parlayan gözleriyle bana bakmakta olduğunu gördüm.
Öne doğru atılıp babama kavuşmak için koşmaya başladığım sırada, Dewrionlardan bazıları karşımda dikilip yolumu kestiler.
“Bekle bakalım, arkanda kocaman bir ordu var. Buraya öyle elini kolunu sallayarak gelemezsin.”
“Evet, ordumla beraber geldim,” dedim adamın gözlerinin içine bakarak. Onun kim olduğunu çıkaramamıştım, belki de başka bir akademiden buraya gelmişti. “Tamamen benim sözümü dinleyen ve asla bir dediğimi ikiletmeyen bir orduyla.”
“Doğru söylüyor,” Eira yanıma gelip diğerlerine gülümsedi. O anda Chas ve Nia’nın kendilerine yer açarak boşluğa gelmelerini seyrettim. Annelerini ve hemen onun ardında duran babalarını gördüklerinde garip bir ses çıkardılar. “Cathleen onları tamamen kontrolü altına aldı, o ne diyorsa, söylediğini yapıyorlar.”
Bir süre dile getirdiklerimizi aklınca tartan adam, en sonda önümden çekildi ve böylece herkes birbirine doğru koşmaya başladı.
Babama sarıldığım anda hıçkırarak ağlamaya başladım. Ona olan özlemim öyle büyük bir boyuta ulaşmıştı ki, şimdi onu karşımda bulunca kendime edindiğim kalkanları indirmiş ve tamamen duygusal davranmaya başlamıştım.
“Catty,” derken saçlarımı okşayan babam yanaklarıma öpücükler kondurdu. Suratında yorgun ama aynı zamanda mutlu bir ifade vardı. “Kızım, sen iyi misin?”
“Evet, sana kavuştum ve şu an Dünya’nın en mutlu insanı benim.”
“Ben de kızım, ben de…”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VÂRİS : GÖLGE - RUH SERİSİ - Birinci Kitap
Fantasy▪︎@WattpadScifiTR'nin "Düşsel Fantastik Anlatımıyla Sınırları Zorlayanlar" listesinde! ▪︎ @WattpadFantasyTR'nin "Mitoloji ve Efsaneler Diyarı" ve "Soluksuz Diyarlardan Kopup Gelenler" listesinde! ◇◇◇ İnsanlığın tar...