73. BÖLÜM

3.3K 396 62
                                    

Üç saatlik otomobil yolculuğunun ardından – bir ara Lymington’da feribota da bindik – Yarmouth’a ulaştık. Hava giderek soğumaya başlamıştı, üzerimdeki ceketin fermuarını çekip sokağa adım attığım anda yaşadığım ani mevsim değişikliğinden dolayı dengem bozulmuştu. Gölge Adası’ndayken oraya uyum sağlayan bedenim, şimdi Dünya şartlarına ayak uydurmada biraz zorlanıyordu.

Tepemizde toplanmaya başlayan kara bulutların altında ilerleyip hastaneye giriş yaptık. Tam teşekküllü bir yer olduğu için babam ve Chas burayı seçmişlerdi. Dan için ellerindeki tüm imkânı kullanıyorlardı.

Ezbere bildikleri odaya doğru yöneldiğimizde, babam bana doğru eğildi.

“Aslında onu Londra’ya götürmeyi istemiştik ama o kadar zamanımız olmadığından dolayı burada karar kıldık. Her şey o kadar pamuk ipliğine bağlıydı ki, gereksiz vakit kaybı yaşama lüksümüz yoktu.”

Başımı sallayıp Chas’in ardından koridorda döndüm. Attığım her adımda korkum ve garip bir heyecan beni dört bir yanımdan sıkıştırır olmuştu.

Krem rengi duvarların arasında, uzun koridorda sessizce ilerledik. Nia arada sırada bana bakıp tebessüm ediyordu, buraya gelirken bir ara babamla yer değiştirmiş ve bu sayede de hasret gidermiştik. Her zaman çok güçlü olduğuna inandığım bu muhteşem kız bile yıkılmış gibiydi. Dan onun için de çok değerliydi, Chas’le birlikte ikisine ablalık ettiği için onu kendi öz kardeşinden ayırt etmiyordu.

Babam ve Chas yavaşlayınca, derin bir nefes alıp kendimi birazdan göreceğim manzaraya alıştırmaya çalıştım. Belli etmesem de buraya gelene dek bunu yapabileceğim konusunda kendimi teskin etmekle meşgul olmuştum ama şimdi bu durumla yüzleşecek olmak çok daha farklı hissettiriyordu. Kendimi koyuvermemek için sertçe tırnaklarımı avuç içlerime geçirdim.

Bunu yapabilirdim. Yapmak zorundaydım.

Küçük, dikdörtgen pencerenin ardında, şampanya rengi bir odada yatıyordu Daniel. Derin bir uykuda gibi, uzun bedeni öylece uzanıyordu yatağın içinde. Sol tarafından, göğsünün üzerinden çapraz geçen bir sargı vardı. Ve bir makineden uzanan kablolar topluluğu bağlanmıştı vücuduna.

Tuhaf bir ses çıkarıp parmaklarımı cama yasladım. Ben farkına varamadan yine ağlamaya başlamıştım. Arkamızdan yaklaşan ayak seslerini duyduğumuzda bile camla bütünleşmiş gibi olan görüntümü bozacak bir davranışta bulunmadım.

“Cathleen,” Vera bana yaklaşıp bir kolunu boynuma doladı. Elinde üzerinde dumanı tüten bir kahve bardağı vardı. “Döndün demek! Seni yeniden görmek ne güzel!”

Ben de ona sarıldım ve aynı duyguları paylaştığımızı dile getirdim. Bu sırada Cameron da babamların yanına gelmiş, Vincent’ı ve Eira’yı karşısında bulmanın verdiği şaşkınlıkla onları seyrediyordu.

“Herhangi bir gelişme var mı?” diye umutla sordu Chas. Yanıma gelmiş, o da başını cama yaslamıştı. “Doktorlar bir şey söylediler mi?”

“Hayır,” Vera üzgün bir tavırla dudaklarını sarkıttı. Kahvesinden bir yudum alıp diğer Dewrionların arasında bir ileri, bir geri yürümeye başladı. “Durumu hâlen stabil. Hatta siz gittikten kısa bir süre sonra kalp atışları durma seviyesine geldi ama hemen müdahale ettiler. O zamandan beri de hiçbir değişiklik yok.”

Chas’in iç çekişi ve en yakın arkadaşına hasretle bakışı canımı yakmıştı. Aynı şeyi ben de kalbimin en derinlerinde hissediyordum üstelik. Belki o ikisinin arasındaki kadar uzun bir geçmişe dayanan dostluğumuz ve paylaştığımız anılarımız yoktu, ancak Daniel benim için de büyük anlam ifade eden biriydi. Sonu gerçekte kim olduğumu öğrenmeye varan, babamı aramak adına çıktığım yolculukta Chas’in ve Nia’nın haricinde yanımda olan bir diğer kişi de oydu.

VÂRİS : GÖLGE - RUH SERİSİ - Birinci KitapHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin