Duyduklarımın şokunu henüz üzerimden atamamışken, Druidlerin lideri yeniden yanı başımdaki yerini aldı. Sthenis’in bana anlattığı onca şeyden sonra sanırım vücudumun kontrol mekanizmasını bir süreliğine devre dışı bırakmıştım. Hiçbir şey yapamıyordum. Ne bir parmağımı hareket ettirebiliyor, ne de içimde bir yerlerde böyle bir şey için bir istek duyuyordum.
O; bana bağlıydı, öyle mi?
Ben yaşadığım için, Gölge – Ruhların kralı da hayattaydı. Ölmüyordu, onu öldüremiyorlardı…
Ve bunun tam tersi düşünülürse; Arkhael hâlen nefes aldığından dolayı ben de bir insan olarak varlığımı sürdürebiliyordum.
Eğer on yedi yıl önce annem Vanessa beni Andrew Dover’a emanet etmek yerine ortadan kaldırmayı tercih etseydi, belki bugün Arkhael de benim gibi ölmüş olacaktı…
Gölge – Ruhlar da aptalca onu arama derdine düşmeyeceklerdi. Hatta kralları yok olduktan sonra panikleyebilirlerdi ve bir daha Dünya’ya gelmeme gibi bir karar bile alabilirlerdi. Bunu yaptıkları takdirde de, bugün insanlara verdikleri zarar ve ziyanın hiçbiri yaşanmamış olurdu.
Bütün bu sancılı fikirlerin ağırlığını daha fazla kaldıramayacağımdan emindim. Biraz sonra aklım, bedenim üzerindeki tüm yetkisinden feragat edip beni kişisel bir yıkıma doğru sürükleyecekti. Hâl böyle olunca ya baygınlık geçirecektim, ya da bu kadar kişinin – Gölge – Ruhları bir birey olarak görmekten nefret ediyordum doğrusu! – önünde şu an için bana çok zavallıca gelen bir tavırla diz çöküp kendimi koyuverecektim.
Sanki bana neler olacağını kavramış gibi, Cynbel son anda kolumdan tutup beni ayakta durmaya zorladı. Ona karşı koyamadım. Direkt olarak yüzüne bakmıyordum, gözlerim hemen ilerideki masum insanların üzerindeydi, fakat onları da tam manasıyla gördüğüm söylenemezdi. İçine düştüğüm hiçlik ve değersiz birçok duygunun karışımını barındıran kuyunun karanlık duvarlarından başka bir şey yoktu görüş alanımda.
“İnanamazlık her hücrene yayılıp yerleşmiş gibi,” Cynbel kulağımın dibinde mırıldandı. “Sen bile bu kadar önemli ve mühim biri olabileceğini hayal edemezdin, değil mi Cathleen?” ısrarla ona bakmadığımı anladığında, bir adım sola kayıp tam karşımda dikildi. Kollarını iki yanına açarken yüzü sevinçle aydınlanmıştı. “Gölge – Ruh kralı Arkhael’in vârisi, seni babanla kavuşturmak benim için büyük bir şereftir.”
“Sen yolundan sapmışsın,” kendime engel olamadan kelimeler ağzımdan yuvarlanıp çıktı. “Ataların Dewrionlarla iş birliği yapıp Gölge – Ruhları buradan def etmenin planlarını yaparken, sen ve senin gibi olanlar,” dediğim sırada gerimizde bekleyen Druid ve Dryadesleri gösterdim. “Şimdi bir zamanlar sizin de düşmanınız olan ruhlarla aynı safta yer alarak soyunuza ihanet ediyorsunuz.
Hiç mi utanmıyorsunuz?
Umarım geçmişte yaşayan büyücüler, bir gün gelip de böyle bir şeyin vuku bulacağını tahmin etmişlerdir ve kendilerince tedbir almışlardır,” gözlerinin içine bakarken çenemi dikleştirdim. “Hepinizi aynı anda lanetlemiş olsalar keşke! İnan bunu izlemek bana çok büyük bir zevk verecek.”
Druid lider hâlâ gülümsemeyi sürdürse de, dudakları seğirmeye başlamıştı. Aslında onu öfkeden köpürür bir vaziyete getirmiştim, bunu anlayabiliyordum. Ama fevri bir tepki vermemek için kendisini kontrol etme gereği duyuyordu. Yani bir liderden beklenen soğukkanlı tavırları sergiliyordu bir nevi.
“Sen bizi yargılayacak son kişi bile değilsin,” dedi hoşnutsuz bir ifadeyle. “Neler yaşadığımızı, kahrolası insanlar yüzünden nelere maruz kaldığımızı anlayamazsın.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VÂRİS : GÖLGE - RUH SERİSİ - Birinci Kitap
Fantasy▪︎@WattpadScifiTR'nin "Düşsel Fantastik Anlatımıyla Sınırları Zorlayanlar" listesinde! ▪︎ @WattpadFantasyTR'nin "Mitoloji ve Efsaneler Diyarı" ve "Soluksuz Diyarlardan Kopup Gelenler" listesinde! ◇◇◇ İnsanlığın tar...