Toplantı ofisinde, odanın en uç kısmındaki masanın başında oturuyordum. Yanımda her zamanki gibi Dan, Chas ve Nia vardı ama onları ne görüyor, ne de işitiyordum. Máedóc’un ve Vanessa’nın dile getirdiği onca şeyin ardından beyin hücrelerimin tamamıyla yandığını falan düşünüyordum. Her defasında, artık bundan daha beteri nasıl olabilir ki diye kendi kendime sorarken, öğrendiğim her yeni bilgiyle birlikte yanıldığımı anlıyordum. Sadece on yedisinde olan bir genç kıza göre çok karmaşık bir hayatım vardı. Oysa sadelik ve aşırı tempodan uzak bir yaşamdı benim istediğim. Zaten görünenin aksine, kişiliğimin temeli de bu düzene dayalıydı. Her ne kadar yeri geldiğinde susmayan, fikirlerini çekinmeden dile getiren biri olsam da, özümde hep bir durağanlık, bir sakinlik vardı. Fakat ben ne dersem diyeyim; kader benimle aynı dilden konuşmuyordu. Onun üzerimde gerçekleştirmeyi tasarladığı başka başka planları vardı. Bunu da bana her seferinde farklı yollardan sunuyor, itiraz etmeme fırsat tanımadan mecburen kabullenmemi sağlıyordu.
Bilinçsizce masanın üzerimde ritim tutan parmaklarımın çıkardığı sinir bozucu ses yanımdaki üç Dewrion’u rahatsız etmiş olmalıydı, öyle ki üçü de aynı anda uzanıp ellerimden tutmak istediler. Başımı kaldırıp onlara boş boş baktığımı fark ettiklerindeyse geri çekildiler.
“Keşke bir şeyler söylesen,” dedi Dan en sonunda. Chas ve Nia’nın çekimser tavırlarının aksine, o biraz daha cesaretli çıkmıştı. Benimle bire bir diyaloga girmeye gönlü olmuştu. Dakikalardır hiçbir yanıt alamadığını bile bile hem de… “Sen böyle dudaklarını mühürlediğinde her şey eskisi gibi normal seyrine dönmüyor Cath.
Konuş bizimle. Aklından ve kalbinden ne geçiyorsa paylaş. Hissettiklerini yalnızca kendine saklama.”
Ama bunu derken bile benim ne kadar çıkmazda olduğumun bilincindeydi o. Çünkü diğerlerine kıyasla duygularımı anlayabilen tek insan Dan’di. Ondan bazı şeyleri saklamaya çalışmak çok anlamsızdı, zira istemese de aramızdaki bağ ona her şeyi bir bir anlatıyordu.
“Saklamıyorum,” nihayet konuştuğumda sesim cansızdı. Uzun bir müddet suskun kaldığımdan dolayı bedenim her noktasında gücünü yitirmişti sanki. “Sen zaten her şeyi biliyorsun, öyle değil mi?”
Dan masanın ucuna oturup bana yukarıdan bir bakış attı. Dirseklerinden tutup iç geçirirken diğer ikisinin bizi pür dikkat izlediğinin farkında değilmiş gibi davranıyordu.
“Aklından geçenleri okuma gibi bir yeteneğim yok ama evet, hissettiklerinden haberim var. Kaygılısın; çünkü Vanessa’nın söylediklerinden sonra yanıtlayamadığın o kocaman soru cevabını aldı. Fakat bu seni rahatlatmaktan çok huzursuz etti.
Cadı soyu sana bambaşka bir misyon kazandırdı. Bundan böyle hiçbir hareketinin boşa olmadığını bilerek yaşayacaksın. Birden bire, kendini kontrol edemeden gerçekleştirdiğin büyülerin bir temele dayandığını öğrendin.
Üstelik sen yalnızca bundan ibaret de değilsin.
Hem bir Dewrion’un kızısın, hem de bir Gölge – Ruh’sun. Tek bir bedende, üç ayrı kişiliği temsil ediyorsun. Bunun tuhaf bir armoni olduğunu düşünüyorsun. Druid’in de demek istediği gibi; hem çok özelsin, hem de çok riskli bir bireysin.
Yanlış bir şey yapıp da geri dönüşü olmayan bir yıkıma imza atmaktan korkuyorsun.”
Dan’in sustuğu esnada, Chas yüzüne yansımış hafif bir hayretle başını salladı.
“Ne yani, Cathie tüm bu söylediklerini ciddi ciddi aklından geçiriyor, öyle mi?”
Dan dudakları kapalı gülümsedi. Bakışlarını benden ayırmadan onu onayladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VÂRİS : GÖLGE - RUH SERİSİ - Birinci Kitap
Fantasia▪︎@WattpadScifiTR'nin "Düşsel Fantastik Anlatımıyla Sınırları Zorlayanlar" listesinde! ▪︎ @WattpadFantasyTR'nin "Mitoloji ve Efsaneler Diyarı" ve "Soluksuz Diyarlardan Kopup Gelenler" listesinde! ◇◇◇ İnsanlığın tar...