Bu defa çok daha büyük bir araçla, yedi kişi yollara düşmüştük. Sürücü koltuğunda kısa süre önce tanıştığım Brett vardı. Ailecek Dewrionlara üyeydiler ve en küçükleri o olmasına rağmen, şu an otomobildeki en kıdemli olan da oydu. Yanındaki yolcu koltuğunda da Lester adındaki Dewrion vardı. Hemen hemen Chas ve Daniel'la yaşıt gibi görünüyordu. Fazla konuşkan biri değildi, sadece kendisine sorulan soruları yanıtlıyordu. Bu mesafeli tutumundan dolayı onunla bire bir diyaloga girme isteğim körelmişti. Mecbur kalmadıkça tek bir çift laf etmeyeceğimizden neredeyse emindim.
Son olarak, arkada beşli bir grup şeklinde oturduğumuz kişilerin arasında; Chas, Nia, Daniel ve benden hariç Vera yer alıyordu. Ailesi farklı şehirlerdeki Dewrion akademilerine mensupken, o Londra'daki enstitüde kalmayı tercih etmişti. Lester'ın aksine, çok sıcakkanlı ve iyi kalpli birine benziyordu. Sürekli benimle sohbet edecek bir şeyler buluyordu ve bu aslında beni memnun etmişti. Çünkü suskun olduğum her an içime kocaman bir umutsuzluk çörekleniyordu. Yani, Vera'nın sakin kafayla düşündüğünüzde şu anki konumuzla hiçbir alakası olmadığına kanaat getireceğiniz muhabbetine şükretmeliydim doğrusu.
"Ydy dy dei du di yn dy dŷ di neu yn dŷ dy dad di?"
Chas sol yanımda durmaksızın aynı cümleyi tekrarlıyordu. Söylediklerinden tek bir kelime bile anlamamıştım, çünkü inanılmaz bir hızla ağzının içinde yuvarlayıp duruyordu sözcükleri.
"Ne diyor?" diye Nia'ya doğru uzattım başımı. Bilmem kaçıncı tekrarın ardından artık dile getirdiklerinin İngilizce değil, Galce olduğunu tahmin edebilmiştim.
Genç kız omuzlarını silkti. Chas'e bakarken suratı; neden onunla kardeş olma talihsizliğini yaşamak zorunda olan kişi benim? diye sorguluyordu âdeta.
"Ne zaman bir ruh avına çıksa bu tekerlemeyi dilinden düşürmez. 'Siyah kravatın babanın evinde mi yoksa senin evinde mi?' demek İngilizcesi. Görüyorsun ya, hiçbir şekilde işimizle bir bağlantısı yok lâkin Chas bu. Saçmalamak onun hayat felsefesi."
Sesi giderek yükselen Chas, sonlara doğru neredeyse ablasının kulağına doğru bağırır olmuştu. Oldukça sinir bozucu bir eylem olmasına rağmen kendimi kahkaha atmaktan alamadım. Abla - kardeş aracın içinde bir kavgaya tutuşmuşlardı. Onları benim gibi ses çıkarmadan izleyen Daniel'ın yüzünde aşırıya kaçmayan, fakat her ikisinden de tiksiniyormuş gibi bir ifade vardı.
"Benim onlarla aynı çatı altında yaşadığıma inanabiliyor musun?" derken gözleri üzerime dönmüştü. "Sabah - akşam, aynı havayı soluyoruz. Onlara benzemekten korkuyorum."
Nia'nın saçlarına parmaklarını dolayan Chas, aniden başını kaldırdı.
"Keşke bir gram da olsa benzeyebilsen zat-ı şahaneleri. Belki o zaman 'normal' bir insan olabilirsin."
"Ben zaten normalim Chas. Ortada 'anormal' olan bir şey varsa o da sensin."
Geri çekilip başını yan tarafına doğru eğen Chas'in gözleri kısılmıştı.
"Hani seni tanımasam tüm bu anlattıklarına inanacağım Dan. Günün yirmi dört saati Buckingham Sarayı'ndan gelecek bir haberle bizi terk edip oraya yerleşecekmiş gibi bir havan var," işaret parmağını uzatıp havada salladı. "Acaba kim anormal?"
Şakayla da olsa birbirlerine bu şekilde hitap etmeleri garibime gitmişti. Hani karşılarındaki kişi alıngan biri olsa, çoktan resti çeker ve diğeriyle arasındaki iletişimi bir süreliğine keserdi.
"Aman sana laf yetiştirmekle hiç uğraşamayacağım şimdi," Daniel afili bir tavırla çenesini dikleştirip önüne döndü. Arkasından yüzünü tuhaf bir şekle sokan Chas'i göremediği için konuşmaları burada bitti, lâkin ben tanık olduğum o son hareketten sonra sesli bir biçimde güldüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VÂRİS : GÖLGE - RUH SERİSİ - Birinci Kitap
Fantasy▪︎@WattpadScifiTR'nin "Düşsel Fantastik Anlatımıyla Sınırları Zorlayanlar" listesinde! ▪︎ @WattpadFantasyTR'nin "Mitoloji ve Efsaneler Diyarı" ve "Soluksuz Diyarlardan Kopup Gelenler" listesinde! ◇◇◇ İnsanlığın tar...